ENGLISH
  Güncelleme: 11/12/2017

AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik AA Editör Masası'na Konuk Oldu

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, AA Editör Masası'nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Belçika'nın başkenti Brüksel'de yapılan AB Liderler Zirvesi'ni ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ile müzakerelerin askıya alınması konusunu dile getirmesini değerlendiren Bakan Çelik, "Türkiye ile müzakereler kesilsin ya da askıya alınsın gibi söylemleri kullananlar, AB'nin kredibilitesine büyük bir zarar verdi." diye konuştu.

Avrupa'da AB'ye karşı aşırı sağcı partilerin AB'yi bir birlik değil, Almanya'nın patronajında bir yönetim birliği olarak gördüklerini belirten Bakan Çelik, seçimlerden önce Almanya'da da AB kurumlarına neredeyse talimat veren bir üslubun ortaya çıktığını söyledi.

Bakan Çelik, "Bu üslubun ortaya çıkması bizce aşırı sağcıların tezine haklılık kazandıracak kadar olumsuz bir tablo ortaya çıkardı." ifadesini kullandı.

Bu tutumu takınanların Türkiye ile ikili ilişkilerde sorun olduğunu AB üzerinden müeyyideye bağlamak istediklerini dile getiren Bakan Çelik, şunları kaydetti:

"Biz de hep şunu söyledik: 'Siz bir karar verin burası Avrupa Birliği midir, Avrupa Birleşik Devletleri midir? Eğer siz ilkelere göre değil de yatay dayanışma fikrine göre hareket edecekseniz o zaman orası Avrupa Birleşik Devletleridir, herhangi bir şekilde AB olmaz.'"

Bakan Çelik ayrıca, "Burada, ikili meselesini AB meselesi haline getirmeye çalışarak, peşine de Avusturya'yı takarak maalesef AB'nin kredibilitesine bir darbe vurdu bu şekilde." ifadesini kullandı.

AB'nin demokrasi açısından cazip bir birlik olduğunu vurgulayan Bakan Çelik, AB'nin sınırları dışındaki ülkelerle nasıl bir dayanışma gösterdiğinin de önemli olduğunu söyledi.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişiminde AB'nin zor dönemden geçen herhangi bir demokrasiye yardımcı olabilecek herhangi bir kapasitesinin kalmadığının görüldüğünü belirten Bakan Çelik, şöyle devam etti:

"Türkiye büyük bir darbe girişimi geçirdi, bir Avrupa devletidir, demokrasisidir. Burada biz nasıl bir dayanışma içinde oluruz da Türkiye'nin demokrasisini ve kurumlarını güçlendirerek bu süreci atlatmasına yardımcı oluruz diye düşüneceklerine tam tersine bir Avrupa Birleşik Devletleri gibi hareket ettiler, hemen bir karşı pozisyon aldılar." 

Ortada sorunlarını çözemeyen bir Avrupa modeli olduğuna işaret eden Bakan Çelik, "Sorunlarını çözemeyen bir Avrupa modelinin alacağı tek kararın Türkiye'nin üyelik müzakerelerini kesmek olması ya da askıya almak olması bir intihar olur. Dolayısıyla böyle bir çoğunluk sağlanamaz, burada bir fikri mutabakata varılamaz." dedi.

Belçika'nın başkenti Brüksel'de yapılan AB Liderler Zirvesi'nde Almanya'nın tezini gündeme getirdiğini ancak güçlü bir şekilde dillendirmediğini anımsatan Bakan Çelik, bu tez gündeme geldiğinde de "Türkiye ile müzakereler sürsün" şeklinde bir sonuca varıldığını kaydetti.

AB devletlerinin ve kurumlarının Türkiye'nin aday ülke olarak ortaya koyduğu kazanımları görmezden gelmemesi gerektiğini vurgulayan Bakan Çelik, özellikle AB Komisyonunun Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn'ın bu ifadeleri kullandığını ve Türkiye ile ayrıcalıklı ortaklık konusunu gündeme getirmeye çalıştığını söyledi.

Bakan Çelik, "AB'nin bir kurumunu temsil eden bir kişi, Avrupa Komisyonu üyesi gibi davranmıyor, başka bir siyasi yapının üyesi gibi davranıyor. Gelinen nokta nedir? IPA yardımlarını kesmekten, azaltmaktan bahsediyorlar. Bu hiçbir şey ifade etmez. Bunun dillendirilmesi de AB'nin kredibilitesini geriye götüren bir şeydir." dedi.

Bakan Çelik, 2014-2020 bütçelerine bakıldığında Türkiye'ye toplam 4,45 milyar avro tahsis edildiğini, bugüne kadar bunun 1,78 milyar avrosuna ilişkin anlaşmaların imzalandığını bildirdi.

Son dönemde "Türk devletiyle problemimiz var ama Türk halkını yalnız bırakmayalım, sorunumuz Türkiye Cumhuriyeti ile değil, Erdoğan ile" şeklinde bir anlayışın da ortaya çıktığına değinen Bakan Çelik, Türkiye'ye karşı yürütülen kara propagandaya dikkati çekti.

Bakan Çelik, "AB, bu krizden AB kısmını güncelleyecek şekilde, adam gibi mücadele yapacak şekilde çıkabilirse bu birlik, bu krizi fırsata çevirebilirse, ki ilk defa bir krizi fırsata çeviremiyor, bir krizin içinde bu kadar uzun süre kalıyorlar, burada kendi cazibesini artıran bir model ortaya koyar." dedi.

Almanya ve Avusturya'nın tavrının, bu kredibiliteyi azalttığını söyleyen Bakan Çelik, Avusturya'nın mevcut Dışişleri Bakanı ve Entegrasyon Bakanı Sebastian Kurz'un söylemlerinin de hiçbir Avrupa ülkesinin dışişleri bakanı tarafından ciddiye alınmadığını belirtti. Bakan Çelik, ancak bu marjinal fikrin yaygın bir siyasi akıma dönüşmesinin de AB'nin kendini krizle baş başa bırakması anlamına geldiğini kaydetti.

AB'nin istikrarlı olmasının Türkiye'nin milli çıkarları, Avrupa'daki soydaşları ve Balkanlar'daki istikrar açısından çok önemli olduğunu dile getiren Bakan Çelik, "Ben, artık bunu özellikle Avusturya'nın (Türkiye'ye karşı) takıntısını bir siyasi analiz biçimiyle açıklayamıyorum. Tamamen psikiyatrik bir takıntı haline gelmiş durumdadır." dedi.

Bakan Çelik, Avrupa'da ideolojik duvarlar inşa edildiğine işaret ederek, "Güneyimizde istikrarsızlık yaratan DEAŞ ve PKK gibi terör örgütleri neyse, DEAŞ'in Avrupa'daki karşılığı, aşırılık bakımından aşırı sağ örgütlerdir. Zaten güneyimizdeki PKK/PYD'nin Avrupa'da yapılanması vardır. Dolayısıyla zorla bu istikrarsızlığı buraya taşımaya çalışıyorlar." diye konuştu.

Bakan Çelik, Avrupa'nın krizinin Türkiye'ye yansımasıyla karşı karşıya olunduğunu bildirdi.

Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin tartışılan ayrıcalıklı ortaklık teklifine değinen Bakan Çelik, “Buna tırnak içinde ahlaksız teklif diyoruz biz.” diye konuştu.

Türkiye’nin aday ülke olma statüsünün bir kenara bırakıldığı, Türkiye’nin avantajlarından faydalanıp Türkiye'nin AB’den yararlanması gereken avantajları ise buzdolabına saklamak şeklinde bir tavır olduğunu söyleyen Bakan Çelik, bunun AB’nin doğusundaki ülkeleri göç ve terör konusunda iş birliği yapılacak bir ülke olarak görüp daha araçsalcı bakan siyasi oryantalist tavra çok oturduğunu ifade etti.

Türkiye'ye terörle mücadele söz konusu olduğunda “Buyurun, en ön sırada yerinizi ayırdık” ancak temel değerler konusunda iş birliği istediğinde “Kusura bakmayın, rezervasyon doldu” dendiğini anlatan Bakan Çelik, “Buradaki ahlaki iki yüzlülük taşınamaz hale gelmiştir.” şeklinde konuştu.

Bakan Çelik, son olarak Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından yeni bir iş birliği modeli önerilmesi konusunun açıldığını hatırlatarak, şöyle devam etti:

“Avrupalı dostlarımız şunu yanlış anlamasınlar: 'Biz adaylık sürecini dondururuz ama enerji diyaloğu, ekonomik diyalog, ulaştırma diyaloğu gibi alanlarla Türkiye’de aslında başka bir alanda iş birliği kapısını açarız.' Hayır, buna da müsaade etmeyiz. Bütün bunlar adaylık sürecimizle bitişik, bunları tamamlayan, mütemmim cüzüdür bunlar. Bunları ayrı bir ajanda olarak aldığınızda bunu kabul edilemez buluruz. Diğer konu da şudur tabii: Türkiye’ye neyi teklif edecekler? Bu 50 yıllık Türkiye’nin müzakereye verdiği emeğin, karşılıklı olarak şimdiye kadar verilen emeğin hiçe sayılması demektir. Bu saatten sonra bu teklifin yaygın bir şekilde dillendirilmesi söz konusu olursa AB’ye kimse güvenmez. Yani siz müzakere açacaksınız, sonra belli bir aşamasında böyle bir teklife döndüreceksiniz işi. Bunu nasıl görmüyorlar hakikaten anlayamıyorum. Bir siyasetçinin, bu lafın masaya getirildiği andan itibaren fark etmesi lazım bunu. Bu sözü kim söylüyorsa şimdiye kadar kendisinin kişisel olarak oluşturduğu siyasi kredibiliteye ve AB’nin bütün kredisine müthiş bir zarar veriyor anlamına geliyor bu. Bir AB zemininde bu teklif benim önümde dile getirilse dönüp cevap bile vermem."

Bakan Çelik, Irak Başbakanı Haydar el-İbadi’nin Türkiye ziyareti ve Irak'ın kuzeyinde referandum kararının dondurulmasına yönelik son açıklamaları da değerlendirdi.

Bölgede Kürt halkının tarihlerinde çok büyük zulümlerle karşılaşarak bugünlere geldiğini söyleyen Bakan Çelik, “Türkiye, kuzey Irak’ta Kürtlere en büyük desteği vermişken Kürtlere en büyük zulmü Barzani bu referandum kararını vererek yapmıştır.” şeklinde konuştu.

Bu durumun benzerinin Türkiye’de de yaşandığını anlatan Bakan Çelik, HDP içindeki siyasetçiler ya da Kürtçülük alanında duran siyasetçilerin çözüm sürecinin sabote edilmesine göz yumarak ya da onun bir parçası olarak Kürtlere karşı ne kadar acımasız olduklarını ve Kürt sorununun sadece kendi kişisel alanlarıyla ilgili bir sorun olduğunu gösterdiklerini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde ekonomik ve siyasi olarak istikrara kavuşsun diye en büyük riskleri alarak bölgeye özel ilgi gösterdiğini anımsatan Bakan Çelik, Türkiye’de HDP’nin eş başkanları Barzani’ye karşı eleştirel bir tutum alırken Türkiye’nin istikrarını koruduğunun altını çizdi.

Barzani’nin de facto başkanlık yaptığını dile getiren Bakan Çelik, “Barzani bu adımı Kürtler için atmadı. Bu adımı kendi başkanlık konumunu garanti altına almak için attı. Burada neye oynadı Barzani? Bölgedeki siyasi kaostan ben bir statü çıkarabilirim. İkincisi de siyasal Kürtçülük alanında oluşturulmuş bir mitolojiye oynadı, duyguyu istismar etti. Çok büyük bir zarar verdi. Oradaki Kürtlerin bütün kazanımlarını tehlikeye attı.” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin Irak konusunda şimdiye kadar söylediği tüm tezlerde haklı çıktığını belirten Bakan Çelik, bu çerçevede Irak’ın uydu devlet haline getirilmeye çalışılmasına, ülkede resmi güvenlik güçleri dışında alternatif güvenlik güçleri oluşmasına karşı çıktıklarını anlattı. Bakan Çelik, kendilerinin her zaman Irak’taki ordu ve hükümet modelinin kapsayıcı olmasından yana olduğunun altını çizdi ve Maliki’nin başbakanlığı döneminden beri de sıkıntının bu olduğunu hatırlattı.

Türkiye ile Irak arasında Başika Kampı ve bazı başka konularda sorunlar bulunduğunu dile getiren Bakan Çelik, bu konuların taraflar arasında ele alındığını ifade etti.

Türkiye’nin Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu açık şekilde ortaya koyduğuna işaret eden Bakan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Barzani’nin referandum kararının son derece yanlış ve tehlikeli olduğunu söylüyoruz ama burada işin öbür tarafında da kapsayıcı hükümet modelleri ortaya çıkmadığı zaman şu oluyor, Kerkük meselesinde gördüğümüz gibi etnisite temelli iddialar bile herhangi bir şekilde Irak’ın içinde yönetilemez hale gelen bir Irak tablosu ortaya çıkarabiliyor. Bunun tek çözümü kapsayıcı hükümet ve toplum modelinin ortaya çıkmasıdır."

Bakan Çelik, Barzani’nin yarattığı kaos ortadan kaldırılırken güvenlik tablosunun da etnikçi ve mezhepçi duygulardan uzak bir şekilde ortaya çıkması gerektiğini ve Türkiye’nin bu noktada hassasiyetini gösterdiğini dile getirdi.

Bakan Çelik, şunları kaydetti:

“Barzani’nin açıklaması tamamen taktik amaçlı bir şey. Referandum kararını dondursa ne olur, dondurmasa ne olur, gayrimeşru bir adım attın kişisel olarak. Diyor ki açıklamasında, Irak merkezi güçleri ile peşmerge arasındaki savaşın ciddi bir şekilde Irak’ta büyük bir zarar ortaya çıkaracağını düşünmeye çalışıyor. Bir bakıma sanki bu referandum kararının öncesine hiçbir şey olmamış gibi dönme şeklinde bir yaklaşımı var. Açık bir şekilde 'Bu yoktur' demediği müddetçe, geri alınmadığı müddetçe bunun sonucu budur denilmesi gerekir."

Türkiye ile AB arasındaki vize serbestisi süreci ve Geri Kabul Anlaşması'yla ilgili soru üzerine Bakan Çelik, AB'nin bu konuda verdiği sözleri tutmadığını vurguladı.

Bakan Çelik, 18 Mart anlaşmasının AB'nin sığınmacılar için Türkiye'ye vadettiği 3 milyar avroluk yardım, vize serbestisi, fasılların açılması, bire bir anlaşması ve gönüllü insani kabulü kapsadığının altını çizdi.

Son AB zirvesinde de Türkiye'nin birçok konuda eleştirildiğini, göç konusunda ise takdir edildiğini belirten Bakan Çelik, şunları kaydetti:

"Buradaki çifte standarda bakar mısınız? Bir anlaşma yapmışsınız. Bu anlaşmanın, Türkiye üzerine düşen tarafını yerine getirmiş ama siz hiç getirmemişsiniz. Sözünüzü tutmadığınız bir konuda Türkiye'ye karşı takdir ifadeleri kullanıyorsunuz. Fasılların açılmaması, vize serbestisi verilmemesi demek zaten AB'nin 'Ben bu anlaşmaya uymuyorum.' demesi anlamına gelir. Bana soruyorlar, 'Anlaşmaya hala sadık mısınız?' Biz sadece insani ve vicdani sebeplerle, Akdeniz'de bu kadar insan ölmesin diye şu anki statüyü sürdürüyoruz yoksa bizim bu anlaşmaya sadık kalmak ya da sürdürmek gibi herhangi bir mükellefiyet içerisinde olmamızı gerektirecek hiçbir şey yok."

Bakan Çelik, vize serbestisine ilişkin AB tarafına Türkiye'nin terörle mücadele yasasını değiştiremeyeceğini ilettiğini, bu hususta Türkiye'nin son bir çalışma vereceğini anlattı.

AB'nin kendi çıkarları söz konusu olduğunda sık sık Türkiye'ye ziyaretler gerçekleştirildiğini, senede birkaç kez Türkiye ile zirveler düzenlendiğini hatırlatan Bakan Çelik, ancak Avrupa ülkelerinin, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişiminden sonra bir "Geçmiş olsun." bile demek için gelmediğine dikkati çekti.

Bakan Çelik, AB'nin sözünü tutmayışını gelecekte yapılacak anlaşmalarla ilgili de not ettiklerini vurguladı.

İspanya'nın doğusundaki Katalonya özerk yönetimindeki bağımsızlık arayışı, İngiltere'nin AB'den ayrılma süreci (Brexit) ve Kuzey İtalya'daki özerklik baskısı ile Avrupa'daki aşırı sağın yükselişi hatırlatılarak Avrupa'da birlik arayışının yerini çözülmeye bırakıp bırakmadığının ve Türkiye için AB'nin cazibesinin tamamen tükenip tükenmediğinin sorulması üzerine Bakan Çelik, Türkiye'nin AB'ye tam üyelik perspektifini koruduğunu söyledi.

İlkeli bir müzakere süreci söz konusu olacaksa AB'nin siyasi birlik ve kazan-kazan ilişkisi çerçevesinde ekonomik büyüme modeli olarak cazibesini devam ettirdiğini bildiren Bakan Çelik, "Türkiye, bugüne kadar büyük bir Avrupa devleti ve demokrasisi olarak AB üyesi olmadan gelmiştir." dedi.

Türkiye'nin AB ortalamasının üstündeki büyüme oranı, saldırılara karşı demokrasisinin sağlam duruşuyla bundan sonraki süreçte de AB üyesi olmadan yoluna devam edebileceğini dile getiren Bakan Çelik, ancak kazan-kazan modeli çerçevesinde AB'nin de Türkiye'nin de olası bir üyelikten büyük kazanç sağlayacağını ifade etti.

Bakan Çelik, "Ama onlar bu tutumdan vazgeçerse, aşırı sağın giderek yükseldiği, verilen sözlerin tutulmadığı, kendi reform sürecini tamamlayamayan, krizleri fırsata çevirmeyen bir AB tabii ki Türkiye için bir cazibe olamaz." diye konuştu.

AB'nin ortaya çıkışında, çatışmaların engellenmesi ve büyük bir birliğin parçası olunması perspektifinin bulunduğunu vurgulayan Bakan Çelik, belli ilkeler çerçevesinde, sınırların olmadığı, demokrasi ve liberal değerler şemsiyesi altında ortak bir kimliğin oluşturulmasının amaçlandığını kaydetti. Bakan Çelik, ancak artık bu düzenin sarsılmaya başladığına işaret ederek şöyle konuştu:

"Büyük birlik olma duygusu zedelendiği andan itibaren mesele içeriye döner. Mikro-milliyetçilikler burada kendisini göstermeye başlar. Tabiri caizse Avrupa Birliği'nin ortaya çıkardığı Avrupalılık temelindeki makro-milliyetçiliğini koruyamazsanız, mikro-milliyetçilik tetiklenmeye başlar. Mikro-milliyetçiliklerin tetiklenmesi de şu anda önümüzdedir. Katalonya meselesi öyle, Kuzey İtalya ile ilgili öteden beri bazı konular gündeme getirilir, Brexit meselesi aynı şekilde büyük bir travma yaratmıştır."

Refah ve siyasi istikrar açısından bakıldığında, Katalonya'nın ayrılması için hiçbir neden bulunmadığını, Türkiye'nin de bu noktada İspanya'nın birliğinden yana olduğunu anlatan Bakan Çelik, bunların kimlikçi siyasetin ortaya çıkardığı travmalardan kaynaklandığına dikkati çekti.

Bakan Çelik, AB'nin büyüme perspektifinden Avrupa'yı sabitlemeye yöneldiği takdirde, mikro-milliyetçiliklerin artmasıyla bundan sonra da hiç umulmayan merkezi ülkelerde de ayrışma veya özerklik tartışmalarının görülebileceği uyarısında bulundu.

Bakan Çelik, "Ayrışma tartışması varken oturup da genişleme perspektifinden bahsetmek bizi zora sokar diyorlar. Tam tersine, şimdi genişleme perspektifinden bahsedeceksiniz, üst kimliğin faydalarını ortaya koyacaksınız ki o alt kimlikler, mikro-milliyetçilikler yerinde dursun, kışkırtıcı bir konuma gelmesin." değerlendirmesinde bulundu.

AB'nin miadının dolmuş olup olamayacağının sorulması üzerine Bakan Çelik, geçmişteki savaş ve karmaşaların Avrupa'da bir düzen fikrine ihtiyacın göstergesi olduğunu belirtti.

Bakan Çelik, "Eğer şu bahsettiğim krizden, bir reform süreci ile çıkamazlarsa (AB'nin) miadı dolmuştur. Macron (Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron), Juncker (AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker) reformdan bahsediyor. İlk defa bir krizi fırsata çeviremiyorlar. Kendi içlerinde bu kriz dönüp duruyor. Çok uzun sürdü bu kriz. Buradan Avrupa halklarını tatmin edecek, genişleme perspektifini koruyacak, daha ilkeler temelinde süreçleri sadeleştirecek bir şey üretemezlerse, bu dediğiniz noktaya gelebilir (miadı dolabilir)." dedi.

Türkiye'nin bu konuda muhtemel bir politik ve ekonomik istikrarsızlıkla karşı karşıya kalmamak ve Avrupa'da aşırı sağ hükümetlerle muhatap olmamak için reform ve genişleme perspektifinde ısrarcı olduğunu kaydeden Bakan Çelik, Türkiye'nin sadece AB'ye aday bir ülke olarak değil, üye olsa da olmasa da Avrupa'nın geleceğinin doğrudan etkilediği bir ülke olarak taleplerini dile getirmek mecburiyetinde olduğunu söyledi.


Diğer Haberler

Image
 
Image
 
Image
 
Image
 
Image
 

Güncelleme: 11/12/2017 / Hit: 5,344

Copyrights © 2023 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2023 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı