- ANA SAYFAGiriş Noktanız
- BAŞKANLIKKurumsal Yapı
- BİR BAKIŞTA ABAB Yapısı ve İşleyişi
- AB İLE İLİŞKİLERTürkiye-Avrupa Birliği İlişkileri
- Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi
- Temel Belgeler
- Anlaşmalar
- Protokoller
- Katılım Ortaklığı Belgeleri
- Ulusal Programlar
- Avrupa Komisyonu Tarafından Hazırlanan Türkiye Raporları
- Genişleme Strateji Belgeleri
- AB'ye Katılım için Ulusal Eylem Planı (2016-2019)
- AB'ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı (2021-2023)
- Ortaklık Konseyi Kararları
- Türkiye-AB Zirvelerine İlişkin Belgeler
- Kurumsal Yapı
- Gümrük Birliği
- Türkiye- AB Yüksek Düzeyli Diyalog Toplantıları
- VERİKaynaklar
- MEDYAHaber / Duyuru
- İLETİŞİMBize Ulaşın
Sayın Egemen Bağış'ın 8-9 Aralık 2011 AB Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi Sonuçlarına ilişkin Basın Duyurusu
Avrupa Birliği tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşamaktadır ve 8-9
Aralık 2011 tarihlerinde yapılan AB Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesinin ana
gündemini de bu kriz oluşturmuştur. Zirve, ortak para birimi Avro'nun ve Avro
Bölgesi'nin ve bir bütün olarak AB'nin geleceği açısından kritik önem
taşımaktadır. Krizin aşılması için üzerinde uzlaşılan adımların, kararlılıkla
uygulanması halinde Avrupa Birliği'ni orta-uzun vadede güçlendireceğine
inanıyoruz. Ülkemizin en önemli ticari ve ekonomik ortaklarından birisi olan
AB'nin bir an önce sağlığına kavuşarak, Türkiye'nin müzakere sürecinde yaşanan
sorunların aşılması için gerekli iradeyi ortaya koymasını bekliyoruz.
Genişleme, AB Zirvesinin önemli bir gündem maddesi olmamasına rağmen, ülkemizin
pek çok alanda kaydettiği gelişmelere ilişkin olarak, Zirve Sonuçlarında da
tümüyle benimsenen 5 Aralık 2011 tarihli Genel İşler Konseyi Sonuçlarında yer
alan aşağıdaki ifadeler olumlu değerlendirilebilecek niteliktedir.
Bu çerçevede özellikle,
* Türkiye'nin AB için "anahtar ülke" konumunda olduğunun Konsey
tarafından teyit edilmesi,
* 2011 genel seçimlerinin, gerek demokratik standartlar ve hukukun üstünlüğü,
gerek katılım oranı ve temsiliyet açısından memnuniyetle karşılanması,
* Ülkemizin ekonomik başarısının ve Avrupa'nın rekabet gücünün değerli bir
parçası olduğunun vurgulanması,
* Türkiye'nin bölgesindeki reformları desteklemek konusundaki rolünün ve
gücünün Konsey tarafından tanınması,
* Türkiye'nin reform sürecine atfettiği önemin ve Avrupa Birliği Bakanlığı'nın
kurulması başta olmak üzere, bu çerçevede atılan yasal ve kurumsal adımların
altının çizilmesi,
* Özellikle güvenlik güçlerinin sivil denetimi, yargı reformu ve dini
özgürlükler konusundaki gelişmelerin Konsey tarafından övgüyle karşılanması,
* Yeni Anayasa hazırlıklarından duyulan memnuniyet ve bu çerçevede yürütülen
çalışmaların olumlu değerlendirilmesi,
* PKK terörizminin kınanması ve terörizmle mücadelede Türkiye ile tam dayanışma
içinde işbirliğine ve diyaloğa hazır olunduğunun belirtilmesi,
* Avrupa Komisyonu tarafından önerilen "Pozitif Gündem"in Konsey
tarafından olumlu karşılanması ve bu sürecin, Müzakere Çerçeve Belgesi ile
uyumlu bir biçimde katılım müzakerelerini desteklemesi gerektiğinin
vurgulanması
Hükümetimizin AB sürecinde kaydettiği gelişmelerin ve önümüzdeki dönemde
atacağı adımların doğru yönde olduğunun birer göstergesidir.
Ayrıca, Konsey Sonuçlarında, "müzakere sürecinde inandırıcı bir yaklaşım
olmadan, Türkiye'nin AB'ye katkısının gerçek anlamda sağlanamayacağının"
vurgulanmış olması, ülkemizin karşı karşıya kaldığı haksızlıkların Konsey
tarafından da kabul edildiğini ortaya koymaktadır.
Öte yandan, AB'nin, bir yandan Türkiye'yi ifade ve basın özgürlükleri konusunda
eleştirirken, diğer yandan sadece yarım bir devletin şımarık tavırları
nedeniyle 23. ve 24. fasılların açılmasının engellenmesine göz yumması ne denli
bir çelişki içinde olduğunun en açık göstergesidir. Bu çerçevede, AB'nin gerek
bu konulardaki gerek vize, yasadışı göç, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de yaşanan
gelişmelerle ilgili eleştiri ve görüşlerinin kabul edilmesi mümkün değildir.
AB'nin, şayet samimiyse, Türkiye'yi eleştirmeden önce kendi ev ödevini yapması
ve verdiği sözleri yerine getirmesi gerekir.
Türkiye'de yargı bağımsızlığı ilkesi çerçevesinde mahkeme kararlarına müdahale
edilemez. İfade özgürlüğüne ilişkin eleştiriler halen devam etmekte olan
soruşturma ve davalarla ilgili olduğundan, yargı sürecinin sonuçlanması
beklenmeli ve bağımsız yargının vereceği karara saygı duyulmalıdır.
Türkiye'nin Avrupa'ya yönelik yasadışı göçün "kaynağı" olarak
nitelendirilmesi de kabul edilemez bir yanılgıdır. Türkiye, ekonomik gücü, ileri
demokrasisi, siyasi istikrarı, bireysel hak ve özgürlüklerde ulaştığı
gelişmişlik düzeyi ile insanımızın kendi topraklarında yaşamaktan mutluluk ve
gurur duyduğu bir ülke haline gelmiştir. Ayrıca son dönemdeki istatistikler de
göstermektedir ki, Türkiye Avrupa'ya göç veren değil, göç alan bir ülke
konumuna gelmiştir. Biz, Geri Kabul Anlaşması çerçevesinde üzerimize düşen her
türlü yükümlülüğü yerine getirdik ve AB Adalet ve İçişleri Konseyi'nin, Avrupa
Komisyonu'nu, biran önce nihai hedefi vize serbestisi olan süreci başlatması
yönünde yetkilendirmesini bekliyoruz.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB'nin geleceğini ipotek altına alan yaklaşımını,
her AB Zirvesinde olduğu gibi, bu Zirvede de ortaya koyması, hem Türkiye hem de
AB adına büyük bir hayal kırıklığıdır. Bu çerçevede özellikle Zirve
Sonuçlarının 14. paragrafında yer alan Türkiye'nin açıklama ve sözde
"tehditleri"nden ciddi kaygı duyulduğu ifadesi ve Konsey dönem
başkanlığının rolüne tam anlamıyla saygı gösterilmesi yönünde ülkemize çağrıda
bulunulmuş olması tarafımızdan kabul edilemez. Avrupa Birliği'nin, anlamsız bir
dayanışma ruhu içinde, Kıbrıs meselesinde artık "yavuz hırsız"a destek
çıkmaktan vazgeçerek, yapıcı ve objektif bir yaklaşımla BM Genel Sekreteri'nin
soruna çözüm gayretlerine destek olmaya çalışmasını beklerdik.
Dünya barışına katkı sağlayacak uluslararası bir aktör olma amacını taşıyan ve
ahde vefa başta olmak üzere evrensel değerler üzerine inşa edilen Avrupa
Birliği'nin, bu değerlere ciddi anlamda katkı sağlayacak Türkiye'nin katılım
sürecine daha açık bir destek vermesi gerekir. Türkiye, Avrupa Birliği'nde
yaşanan mevcut krizden bağımsız olarak, tam üyelik müzakereleri çerçevesinde
reform çalışmalarına devam etmek konusunda kararlıdır. Türkiye'nin katılım
sürecine ilişkin aynı kararlılığın, ahde vefa ilkesi çerçevesinde, Avrupa
Birliği tarafından da açıkça sergilenmesini bekliyoruz.