Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı’nın "2022’de AB ve Türkiye-AB İlişkilerinden Beklentiler" Başlıklı Makalesi İKV Dergisinde Yayımlandı

Son Güncelleme: 09 Şubat 2022

Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı’nın "2022’de AB ve Türkiye-AB İlişkilerinden Beklentiler" İKV Dergisi Ocak 2022 sayısında yayımlandı.
 
2022’de AB ve Türkiye-AB İlişkilerinden Beklentiler
Büyükelçi Faruk Kaymakcı
Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı
 
2022 yılı, ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyebilecek riskler barındırsa da, Türkiye-AB ilişkilerine her iki taraf açısından da önemli kazanımlar sunabilme olasılığı mevcuttur. Ancak bu yılın Türkiye-AB ilişkilerinde kayıp bir yıl olmaması için somut çıktılar elde etmeye ihtiyaç var. Türkiye’nin 2022 yılında AB’den temel beklentisi, katılım perspektifimizi esas alacak şekilde “olumlu gündem”in somut adımlarla ilerletilmesidir.
Küresel düzeyde büyük dönüşümlerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz ve ne Avrupa bütünleşmesini ne de Türkiye-AB ilişkilerini bu büyük resimden bağımsız değerlendirebiliriz. 2020 yılının Mart ayında ortaya çıkan Kovid-19 salgını, 2021 yılında da tüm dünyayı etkisi altına almaya devam etmiştir. Salgına karşı alınan tedbirler, yeni varyantların tespit edilmesi, virüse karşı yürütülen aşılama çalışmaları ve salgınla birlikte büyüyen sosyo-ekonomik krizler, gerek Avrupa’da gerek dünyada gündemin başlıca maddeleri olmuştur. Buna ek olarak, devam eden bölgesel çatışmalar, iç savaşlar, göç, terör, iklim krizi ve buna bağlı orman yangınları ve sel felaketleri, geçtiğimiz yılın fotoğrafında hafızamıza kazınan diğer karelerdir. 
 
Uluslararası sistemdeki bu değişim, dönüşüm ve belirsizliklerin Avrupa Birliği’ne (AB) ciddi yansımaları olmuştur. Kovid-19 salgınıyla mücadelenin yanı sıra, tedarik zincirlerindeki aksaklıklar ile bunların doğurduğu ekonomik ve sosyal sonuçlar, transatlantik ilişkilerdeki hassasiyetler, Belarus’tan Afganistan’a Balkanlar’dan Ukrayna’ya bölgesel krizler, enerji ve iklim alanındaki meydan okumalar AB’yi yakından etkilemiş, bazılarına karşı başarı sağlanırken, başarısızlıklar Birlik içindeki siyasi, coğrafi ve ekonomik ayrışmaları derinleştirmiştir. Dolayısıyla hem küresel sistemdeki gelişmeler hem AB’nin mevcut iç problemleri, 2021 yılının AB için yoğun ve zorlu geçmesine neden olmuştur. 
 
Bu durum şüphesiz Türkiye-AB ilişkilerine de yansımıştır. 2021 yılında, geçmiş yıllardaki Doğu Akdeniz ve göç bağlantılı gerginliklerin belli ölçüde yatıştırılmasıyla, AB ile ilişkilerimizde görece olumlu bir atmosfer oluşsa da, ne yazık ki pek çok kritik konuda somut adım atılamamıştır. Hem üst düzeyde hem teknik düzeyde diyaloğun canlandığı bir yıl olan 2021’de iklim, göç ve güvenlik ile sağlık gibi alanlarda yeni işbirliği mekanizmaları geliştirilmiştir. Ancak AB’nin kendi önerisi olan olumlu gündem kapsamında başta Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve Vize Serbestisi Diyaloğu olmak üzere somut bir ilerleme kaydedilememiştir. Türkiye, katılım sürecine olan bağlılığını korumuş, reform gündemine sadık kalmış, özellikle yeşil ve dijital dönüşüm alanlarında önemli adımlar atmıştır. 
 
Bu bağlamda, AB’ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı(UEP) 2021-2023 yıllarını kapsayacak şekilde güncellenmiştir. UEP, AB müktesebatına uyum çalışmalarına hız vermek, tüm müzakere fasıllarında ilerleme kaydetmek ve siyasi engeller kalktığında fasılları hızla açabilmenin yanı sıra her alanda standartları yükselterek, uluslararası rekabet gücünü artırmak açısından önemli bir rehberdir.
 
Siyasi reform gündemi kapsamında kabul edilen Yargı Reformu Stratejisi, İnsan Hakları Eylem Planı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı (2021-2025) ve çıkarılan beş yargı paketi Türkiye’nin sürece ilişkin kararlılığının en somut göstergeleri olmuştur.
 
Ayrıca, yeşil dönüşüm kapsamında ülkemizce Yeşil Mutabakat Eylem Planı kabul edilmiş, Paris Anlaşması onaylanmış ve 2053 yılına yönelik net sıfır emisyon hedefi ilan edilmiştir.
 
2022 Yılından Beklentiler
 
Türkiye ve AB ortak bir gelecek vizyonunu birlikte şekillendirmek zorundadır. Dünyada ve bölgede jeopolitik rekabetin kızıştığı, Avrupa kıtasının küresel ölçekte ağırlığı ve etkisinin sorgulanmaya başladığı bir konjonktürde, Türkiyeli bir AB'nin önemi artacaktır. Bu kapsamda 2022 yılında Türkiye’nin AB’den en önemli beklentisi, AB’nin bu vizyona, anlayışa ve bunun gerektirdiği siyasi liderliğe sahip olarak, Türkiye ile ilişkilerine katılım perspektifi temelinde yeni bir ivme getirmesidir.
 
2022 yılında AB’yi salgının yarattığı sosyo-ekonomik krizin etkileriyle mücadelenin yanı sıra, Yeni Nesil AB’nin etkin kullanımı, hukukun üstünlüğü ve bütçe tartışmaları, Schengen ve göç konularında reform gibi meseleler beklemektedir. 2022 yılında AB’nin karşı karşıya kalacağı en önemli sınamalardan biri de şüphesiz liderlik sorunu olacaktır.  Almanya’da iktidarda olduğu 16 yıl boyunca AB’nin de facto lideri olarak Birliğin finansal kriz, göç krizi, Brexit ve nihayetinde Kovid-19’un neden olduğu sağlık ve sosyo-ekonomik krizler karşısında ayakta kalmasında önemli rol oynayan Angela Merkel’in aktif siyasetten çekilmesi ile doğacak boşluğun nasıl doldurulacağı kritik bir sınama olarak AB’yi beklemektedir. 
 
Bu husus, Türkiye-AB ilişkileri açısından da önemlidir. Almanya, yalnızca Avrupa bütünleşmesi açısından değil, Türkiye-AB ilişkilerinin olumlu bir gündem çerçevesinde yönetilebilmesi açısından da her zaman kilit ülkelerden biri olmuştur. Nitekim en çok fasıl açtığımız AB Dönem Başkanlığı’nın Almanya olması ve düzensiz göç krizinde Almanya ile yürüttüğümüz yakın işbirliğinin başarılı sonuçlar vermesi, Almanya’nın Türkiye-AB ilişkileri açısından önemini ortaya koymaktadır. Merkel’in müzakere yeteneği ile ılımlı ve kolaylaştırıcı etkisinden yoksun ve hâlihazırda hassas bir dönemden geçen Türkiye-AB ilişkilerinin ne yönde evirileceği, karşılıklı beklentilerin karşılanıp karşılanmayacağı zaman içinde görülecektir.
 
AB’nin lider krizinin, güç toparlamaya çalışan Batı cephesi açısından da önemli bir belirsizlik oluşturduğu değerlendirilmektedir. Hâlihazırda, çoklu krizler ve içerdeki bölünmeler nedeniyle uluslarüstü gücü zayıflayan AB, özellikle genişleme politikası ekseninde üye devletlerin ulusal çıkarlarını ilerletmeye çalıştıkları bir platform haline dönüşmüştür. AB’nin, gerek Türkiye’ye yönelik politikası gerek Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile katılım müzakerelerine, Komisyon’un uygun görüşüne rağmen bir türlü başlayamaması, üye ülkelerin dar görüşlü ulusal heveslerinin AB’nin küresel gücüne ve güvenilirliğine ne derece zarar verdiğini açıkça göstermektedir.
 
1 Ocak itibariyle, AB Dönem Başkanlığı’nı devralan Fransa, küresel platformda güçlü bir AB idealine vurgu yapan iddialı bir program ortaya koymuştur. ABD’nin Trump yönetimi süresince uluslararası politikadan çekilmesi, uluslararası ilişkilerde artan kutuplaşma ve çok taraflılığın sekteye uğraması gibi faktörler, AB’de “Egemen Avrupa” ve “Stratejik Özerklik” gibi kavramları gündeme getirmiş, dış politika, savunma ve güvenlik başta olmak üzere AB’nin kendi geleceğini belirleme konusunda bazı arayışlara girmesine neden olmuştur. Fransa Dönem Başkanlığı önceliklerinde stratejik özerkliğe ve Stratejik Pusula’ya yapılan güçlü vurgu ve öngörülen savunma zirveleri, Macron’un bu hususun ısrarlı savunucusu olmaya devam ettiğini göstermektedir. Ancak bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde de Türkiye’nin önemi, özellikle Brexit sonrasında daha da artmıştır. 
 
Türkiye-AB ilişkileri açısından bakıldığında, her ne kadar Doğu Akdeniz konusundaki gerginlikler azalsa da, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz meselesi, ilişkilerin başlıca gündem maddesi olmaya devam edecektir. Buna ek olarak, önemli bir denge faktörü olan Merkel’in artık siyasette olmaması, Dönem Başkanı Fransa’nın Türkiye’nin AB üyeliğine karşı tutumu ve Nisan 2022’de Fransa’da gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye’nin üyeliği meselesinin bir iç siyaset malzemesi haline getirilme ihtimali de, ilişkileri olumsuz etkileyecek faktörler arasındadır. Tüm bunlara rağmen, AB’nin içinde bulunduğu dönem, Türkiye-AB ilişkilerini geliştirmek için bir fırsat niteliği de taşımaktadır. AB’nin stratejik özerklik arayışı ve daha güçlü bir küresel oyuncu olma isteği, esasında Türkiye’ye ne kadar ihtiyacı olduğunu ortaya koymaktadır. Bölgesel konularda ve küresel düzlemde, Türkiye’nin AB’ye yapacağı katkılar her zamankinden önemlidir. 
 
Sonuç olarak 2022 yılı, ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyebilecek riskler barındırsa da, Türkiye-AB ilişkilerine her iki taraf açısından da önemli kazanımlar sunabilme olasılığı mevcuttur. Ancak bu yılın Türkiye-AB ilişkilerinde kayıp bir yıl olmaması için somut çıktılar elde etmeye ihtiyaç vardır. Türkiye’nin 2022 yılında AB’den temel beklentisi, katılım perspektifimizi esas alacak şekilde olumlu gündemin somut adımlarla ilerletilmesidir. Bu bağlamda 18 Mart Mutabakatı’nın tüm unsurlarıyla (katılım perspektifi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize serbestisi, göç işbirliğinin geliştirilmesi, terörle mücadelede işbirliği, yüksek düzeyli diyalog ve yerleşik kurumsal mekanizmaların işletilmesi) güncellenmesi ve işletilmesi önemini korumaktadır. Burada en önemli husus ise, “katılım perspektifi”nin tekrar ilişkilerin merkezindeki yerini almasıdır. Nitekim burada yaşanan tıkanıklık ilişkilerin tümüne sirayet etmekte ve AB’nin Türkiye’yi sadece bazı tematik işbirliği alanları üzerinden ilişki kurduğu bir ortak olarak görmesine cevaz vermektedir. Belli alanlarda günlük al-ver ilişkisinin (transactional) Türkiye-AB ilişkilerinin ilerletilmesine bir yararı olmadığı gibi, jeopolitik gerilim ve çatışma riskini de beraberinde getirdiği ortadadır. AB’nin Türkiye’nin katılım sürecine daha geniş bir perspektiften bakması ve Türkiye’ye diğer aday ülkelerle eşit temelde bir yaklaşım sergilemesi her alanda işbirliğini artıracak ve karşılıklı kazançlar sağlayacaktır.
 
Uluslararası sistemdeki mevcut durumda, Türkiye ve AB ortak bir gelecek vizyonunu birlikte şekillendirmek zorundadır. Dünyada ve bölgede jeopolitik rekabetin kızıştığı, Avrupa kıtasının küresel ölçekte ağırlığı ve etkisinin sorgulanmaya başladığı bir dönemde, AB’nin kendini yeniden tanımlamaya ihtiyacı vardır. Böyle bir konjonktürde Türkiyeli bir AB'nin önemi artacaktır. 2022 yılında Türkiye’nin AB’den en önemli beklentisi, AB’nin bu vizyona, anlayışa ve bunun gerektirdiği siyasi liderliğe sahip olarak, Türkiye ile ilişkilerine katılım perspektifi temelinde yeni bir ivme getirmesidir. 
 
Türkiye-AB Mali İşbirliğinde Yeni Dönem Başladı
 
 
2021-27 döneminde AB ile mali İşbirliği, ülkemizin katılacağı Birlik Programları, küreselleşen dünyada döngüsel ve yeşil bir ekonomiye geçiş ve dijital dönüşümün gerektirdiği değişikliklere uyum sağlamamız için bize bir anahtar sunuyor. Daha rekabetçi daha yenilikçi bir Türkiye ve Avrupa için  Katılım Öncesi Mali Yardımları (IPA) ve AB Programları kapsamında Türkiye ile işbirliği ve proje ortaklıkları kurmak, Türkiye’yi üyeliğe hazırlarken, diğer Avrupalı paydaşları da güçlendirecek ve kazan-kazan durumu yaratacaktır.
 
Öte yandan, Türkiye-AB ilişkilerinin diğer bir boyutu olan mali işbirliği somut kazanımlar elde ettiğimiz bir alan olarak ön plana çıkmaktadır. Katılım Öncesi Fonlar (IPA) kapsamında, 2002’den bu yana toplam 9,2 milyar avroluk AB fonundan faydalandık. Bu fonlar sayesinde birçok alanda, vatandaşlarımızın yaşam kalitesini artıran onbinlerce proje hayata geçirildi.
 
2021 yılında, AB ile mali işbirliğinin yeni dönemi olan IPA III başladı. IPA III, AB’nin yeni bütçe dönemi olan 2021-2027 yıllarını kapsıyor. Yeni dönemin ilk yılı olan 2021 için ülkemize toplam 208,5 milyon avro fon tahsis edildi.
 
Mali işbirliği süreci ne yazık ki siyasi kararlardan da etkileniyor. AB’nin siyasi saiklerle yaptığı kesintilerden dolayı son yıllarda fonlardan arzu ettiğimiz seviyede faydalanamıyoruz. Yine de, 2022 yılında ve takip eden dönemde bir yandan var olan fonların en etkin şekilde kullanılmasına yönelik çalışmalarımıza devam edecek, bir yandan ülkemize tahsis edilecek fon miktarının artırılmasına yönelik talebimizi AB nezdinde her fırsatta dile getireceğiz. 
 
Önümüzdeki dönem Avrupa’nın en önemli iki önceliği “Yeşil gündem” ve “Dijital dönüşüm” olacak. Ülkemizin de katılım sağladığı AB Programları, bu iki önceliğin gerçekleştirilmesinde en etkin politika araçlarından biri konumunda bulunuyor.
 
Yeni Dönemde Daha Fazla AB Programına Katılım Sağlanacak 
 
Ülkemiz başta Ufuk Avrupa ve Erasmus + olmak üzere AB Programlarından etkin şekilde yararlanıyor. Yeni dönemde daha fazla sayıda AB Ajans ve Programlarına katılmak niyetindeyiz. Halihazırda katılım sağladıklarımıza ilave olarak, aralarında Dijital Avrupa, Uzay, Sağlık için Avrupa, Yatırım Avrupa, Tek Pazar gibi programların da yer aldığı diğer Programlara katılım için müzakereleri 2022 yılında tamamlamayı öngörüyoruz. Katılım sağlanacak yeni programlarla birlikte, sanayi kuruluşlarımız, KOBİ’lerimiz, gençlerimiz, girişimcilerimiz ve diğer tüm ilgili paydaşlar toplamda yaklaşık 150 milyar avroluk bir fon havuzundan pay alma ve diğer Avrupa ülkelerindeki karşıtlarıyla ortak projeler yapma ve birlikte çalışma imkânına sahip olacak. 
 
AB programlarından yararlanma düzeyimizi artırmak için, 2021 yılında TÜBİTAK, Türkiye Ulusal Ajansı, KOSGEB gibi program yürütücüsü kurumlarımızla beraber birçok tanıtım ve bilgilendirme düzenledik. Bu faaliyetlere önümüzdeki süreçte de devam edeceğiz. Özellikle ilk defa katılım sağlayacağımız programlar hakkında kamuoyunu bilgilendirmek ve farkındalığı artırmak öncelikli hedeflerimizden. 
 
AB Programları, küreselleşen dünyada döngüsel ve yeşil bir ekonomiye geçiş ve dijital dönüşümün gerektirdiği değişikliklere uyum sağlamamız için bize bir anahtar sağlayacak.  Kurum ve kuruluşlarımız, araştırmacılarımız, uzmanlarımız, eğitmenlerimiz ve öğrencilerimiz Avrupalı karşıtlarıyla ortak hazırlayacakları projelerle, büyümekte olan yeşil ve dijital ekonomiye daha güçlü beşeri sermaye ile katkı sunacaklar. Daha rekabetçi daha yenilikçi bir Türkiye ve Avrupa için AB Mali İşbirliği ve Programları kapsamında Türkiye ile işbirliği ve proje ortaklıkları kurmak Türkiye’yi üyeliğe hazırlarken diğer Avrupalı paydaşları da güçlendirecek ve kazan-kazan durumu yaratacaktır.
 
Türkiye - AB mali işbirliği kapsamında çeşitli projelere finansman olanaklarının sunulduğu bir diğer çalışma alanımız da sınır ötesi işbirliği programları. Bu programlar, Avrupa’nın iç ve dış sınırlarındaki bölgeler arasında işbirliğini destekleyerek sınır bölgelerinin kalkınmasına katkı sağlarken bir yandan da farklı kültür ve toplumların kaynaşmasına vesile olma amacını taşıyor.
 
Halihazırda katıldığımız “Bulgaristan Sınır Ötesi İşbirliği Programı”  ve “Karadeniz Havzasında Sınır Ötesi İşbirliği Programı” dışında yeni dönemde “Akdeniz Sınır Ötesi İşbirliği Programına” katılım için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 
 
Öte yandan, Avrupa Birliği Başkanlığı olarak 10 yılı aşkın süredir sivil toplum ekosistemini çeşitli proje ve programlarla destekliyoruz. Türkiye ve AB sivil toplumları arasındaki diyaloğun geliştirilmesi için 2008 yılından bugüne sivil toplum kuruluşlarına 67 milyon avronun üzerinde destek sağladık. Desteğimizi önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz.
 
Türkiye’nin sosyal girişimcilik ekosistemini desteklemeyi amaçlayan projemizin hazırlık çalışmalarına devam ediyoruz. Sivil toplumun özellikle yerel düzeydeki karar alma süreçlerine katılımını desteklemeyi amaçlayan bir diğer projenin ise 2022 yılının ilk çeyreğinde başlamasını öngörüyoruz. Ayrıca, Türkiye ve AB üyesi ülkelerden yerel yönetimler işbirliğinde “iklim değişikliği” ve “çevre” konularında geliştirilecek projelere 2,5 milyon avro hibe desteği sağlayacak “Türkiye ve AB Arasında Şehir Eşleştirme Hibe Programı”nın ikinci aşamasını 2022 yılında gerçekleştirmiş olacağız.
 
Diğer taraftan, geleceğin avrokratları olmalarını arzu ettiğimiz gençlerimize yönelik destek faaliyetlerimizi önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz. Kamu, özel sektör ve akademik camiada Türkiye’nin AB müktesebatı konusunda bilgi sahibi insan kaynağı güçlendirme amacıyla yürüttüğümüz Jean Monnet Bursu kapsamında 2022-2023 Akademik Yılında yaklaşık 160 bursiyer, AB üniversitelerinde yüksek lisans veya araştırma programlarına katılacak. Yine Avrupa Birliği Başkanlığımızın koordinasyonunda yürütülen “Avrupa Koleji Yüksek Lisans Burs Programı” kapsamında da ülkemizin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde, gerek kamu yönetiminde gerek özel sektörde ihtiyaç duyulan donanımlı AB uzmanlarını ve geleceğin Türk Avrokratlarını yetiştirmek amacıyla gençlerimizi desteklemeye devam edeceğiz.
 
Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği, ülkemizin en önemli stratejik hedeflerinden biri olmaya devam etmektedir. AB süreci, istikrar içinde üreterek büyüyen, bilgi toplumuna dönüşmüş ve küresel ölçekte rekabet gücü yüksek, güçlü bir Türkiye yaratma hedefinin en önemli parçasıdır. AB’ye katılım süreci, karşılaşılan tüm zorluklara rağmen ülkemize önemli kazanımlar sağlamakta ve parçası olduğumuz Avrupa sisteminde egemenlik ve çıkarlarımızın en etkin şekilde korunması ve ilerletilmesine hizmet etmektedir. AB’ye uyum amacıyla yapılan reformlar öncelikle vatandaşlarımızın refahının ve yaşam standartlarının her alanda yükseltilmesine hizmet etmektedir. 
 
Bu farkındalıkla, tam üyelik hedefi doğrultusunda Türkiye-AB ilişkilerini ileri taşımak için çalışmalarımız azim ve kararlılıkla devam ettirilecektir.
Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir