Son Güncelleme: 04 Temmuz 2007
Portre: Türkiye-AB ilişkilerinde 17 Aralık’tan 3 Ekim’e uzanan süreç
AB'nin 17 Aralık'ta müzakerelere başlama kararı almasından bu yana gerginlik hiç bitmedi. 3 Ekim'e ek protokolün imzası, 'Kıbrıs'ın tanınması tartışmalarıyla gelindi
Serkan DEMİRTAŞ
Güven ÖZALP
ANKARA
- Brüksel'de, 17 Aralık 2004 günü öğle saatlerinde herkes rahatlamıştı. 16
Aralık gece yarısına doğru tıkanan pazarlıklar, diplomatik çabalarla açılmış,
sabahın ilk ışıklarıyla çözüm 'yüzünü' göstermişti. Bakalım Türkiye ile AB
bugüne nasıl uyanacak? 42 yıllık Türkiye-AB ilişkisinde 1999'dan beri her
zirve, her randevu 'kritik' oldu. Yani ilişkiler hep 'pamuk ipliğine' bağlı
kaldı. Bu açıdan bakıldığında 17 Aralık bir dönüm noktasıydı, 3 Ekim de öyle...
Türkiye'nin AB ile tam üyelik müzakerelerine başlaması öngörülen günde, bu yolu
açan AB'nin 17 Aralık zirvesi kararlarını hatırlamakta fayda var. Bir kere AB,
Türkiye'ye 1 Ocak 1997'den beri işleyen gümrük birliğini 1 Mayıs 2004'te
birliğe katılan 10 yeni ülkeye de uyarlaması için hazırlanan ek protokolü
imzalaması şartı koşmuştu. Müzakerelerin 3 Ekim'de başlaması için Başbakan
Tayyip Erdoğan'ın hemen orada buna paraf atmasını istedi. Ama Erdoğan'ın
"Masayı terk ederiz" resti üzerine Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın 'Ek
protokolü imzalayacağız' içerikli teyit imzası kabul edildi. AB, TCK da dahil
altı yasal değişikliğin bitmesini de şart koştu.
Tanıma mı,
değil mi?
Bu süreçte AKP'yi en çok 'ek protokol' ürkütüyordu. Türkiye'-nin tanımadığı
'Kıbrıs Cumhuriyeti'nin isminin geçtiği uluslararası bir sözleşmeye atılacak
imzanın 'siyasi tanıma' anlamına gelip gelmediği tartışıldı. 17 Aralık'ta Dönem
Başkanı Hollanda'nın Başbakanı Jan Peter Balkanende'nin "Ankara'nın
protokolü imzası, hukuki açıdan yasal tanıma değildir. Ama bu yönde atılmış bir
ilk adımdır" sözleri bugün gelinen noktayı anlatıyordu: Bir ülkenin bir
başka ülkeyi tanımasındaki en önemli unsur siyasi iradedir ki; Türk hükümetinin
böyle bir iradesi oluşmadı. Ancak tanıma tartışmalarına paralel gelişen
Türkiye'nin limanlarını Rum gemilerine açması tartışmaları, müzakere çerçeve
belgesine unsurların eklenmesiyle konunun çatallaşacağını gösterdi.
İlişkileri bekleyen bir tehlike daha vardı. Birliğin geleceğini şekillendirecek
Avrupa Anayasası'nın 25 ülkede onayı gerekiyordu. 29 Mayıs'ta Fransa ve 3
Haziran'da Hollanda'daki referandumların olumsuz etkilenmemesi için Türkiye-AB
ilişkileri beş aylığına rafa kaldırıldı. Bu arada Türkiye, her iki ülkede de iç
politika malzemesi oldu ve sonuçta anayasa her iki ülkede de reddedildi.
Beyan
gerginliği
Genişlemeden pek hazzetmeyen Lüksemburg dönem başkanlığında yaşanan bu
gelişmeler, ek protokol, müzakere çerçeve belgesi gibi belgelerin tartışılacağı
Türkiye konusunu Britanya dönem başkanlığına sarkıttı. Britanya'nın ilk işi
Türkiye'nin 17 Aralık'ta imzalamayı taahhüt ettiği ek protokolün temmuzda
tamamlamasını sağlamak oldu. Ancak Türkiye belgeyi imzalarken, bunun Rumları
tanımak anlamına gelmeyeceği ve limanlarını açmayacağını belirten bir beyanda
bulundu. Bu beklenenin ötesinde tepki yarattı. Fransa Başbakanı Dominique de
Villepin, 2 Ağustos'ta
"Müzakerelerin başlaması için Türkiye'nin Kıbrıs'ı tanıması şart"
çıkışı yaptı. Rumları da şaşırtan bu çıkışı eylül sonuna dek koruyan Paris,
bayrağı Viyana devralınca sahneden sessizce çekildi.
AB'nin karşı beyanı da bir başka sorun oldu. Rumlar hiçbir taslağı beğenmeyince
karşı beyan iki ay gecikmeli çıktı. Karşı beyanda Türkiye'nin ek protokolü
uygulamamasının 'müzakereleri olumsuz etkileyeceği' ifadesi ile konunun 2006'da
değerlendirileceği yer aldı. Ayrıca gümrük birliğinin tam manasıyla uygulanması
talebiyle, limanların açılması mesajı verildi.
Bir çeşit
yol haritası
Müzakere sürecinin yol haritası olacak çerçeve belgenin ana hatları ise 17
Aralık kararları kapsamında açıklanmıştı aslında. Kalıcı deregasyonlar
olabileceği, Türkiye'nin müzakereleri tamamlayamaması ya da AB'nin Türkiye'yi
hazmedememesi halinde mümkün olan en güçlü bağların korunacağı belirtilmişti.
29 Haziran'da taslağı çıkan belgenin 3 Ekim öncesi onayı gerekiyor. Ama Fransa,
Kıbrıs ve Avusturya, çerçeve belgenin ağırlaştırılması için de sahneye çıktı.
Fransa ve Avusturya, 'imtiyazlı ortaklık' ifadesinin, Rumlar ise karşı
beyandaki unsurların belgeye yansıtılmasını istedi. Fransa ve Rumlar bir
noktaya kadar tatmin olurken, geriye Avusturya kaldı.
Dünya çapında uzmanlar, yerli-yabancı gazeteciler, hemen herkesin birleştiği
nokta, 4 Ekim'in 3 Ekim'den zorlu olacağı. Ve hatta müzakerelerin asla
bitmeyeceği, Kıbrıs sorunu nedeniyle Türkiye'nin bir gün masadan kalkacağı...
Bugün müzakereler başlasa da başlamasa da 'tarihi bir gün' olacak.
4 Ekim'den
itibaren neler olacak?
Müzakerenin amacı ne?
AB ile girilecek müzakerelerin temel amacını aday ülkenin hangi şartlarda
birliğe üye olacağını belirlemek oluşturuyor. Bu süreçte aday ülke müktesebatını
AB müktesebatına uydurma yükümlülüğü altına giriyor. Müzakereler sırasında aday
ülke müktesebatı nasıl uyarlayacağı, uygulayacağı ve uygulamayı nasıl
denetleyeceği konularına odaklanıyor.
Hangi kurum sorumlu olacak?
Müzakereler Türkiye ile AB üyeleri arasında Hükümetlerarası Konferans
formatında yürütülecek. Müzakerelerde Türkiye'nin muhatabı AB'ye üye tüm
ülkeler olacak. Buna Türkiye'nin henüz tanımadığı 'Kıbrıs Cumhuriyeti' de
dahil. Üye ülkeler adına bakanlar ve bakan yardımcıları düzeyindeki müzakere
toplantılarını altı ayda bir değişen dönem başkanlığı yürütecek.
Komisyon'un rolü var mı?
Müzakere sürecinin günlük akışında ve teknik çalışmalarında yetkili birliğin
icra organı Avrupa Komisyonu olacak. Komisyon'un ana görevini yürütülen çalışmaları
koordine etmek oluşturacak. Müzakereye dair koordinasyonu da genişleme dairesi
sağlayacak. Müzakerenin her aşamasında yasama organı Avrupa Parlamentosu
bilgilendirilecek.
Müzakereler ne kadar sürer?
Müzakerelerin temel ilkesini, sürenin aday ülkenin performansına bağlı olması
oluşturuyor. Bu yüzden öngörüde bulunmak güç. Son genişlemede üye olan 10
ülkede genelde adaylar 3-4 yılda müzakereleri tamamladı. Bulgaristan ve Romanya
ile müzakereler sürüyor. Türkiye için tahminler ise en az 10 yıl. Ancak
müzakere çerçeve belgesinde yer alan ve '2014 sonrası mali perspektife' yönelik
atıf Türkiye'nin üyeliğinin 2014'ten önce mümkün olmayacağının göstergesi.
Müzakere kesilebilir mi?
Müzakere çerçeve belgesinde de belirtildiği gibi müzakerelerin kesilmesi
mümkün. Özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ve
hukukun üstünlüğü ilkelerinin Türkiye'de ciddi ve devamlı biçimde ihlal
edilmesi halinde müzakereler askıya alınabilecek. Bu Komisyon'un önerisi
doğrultusunda üye devletlerin üçte birinin talebi üzerine gündeme gelebilecek.
AB Konseyi askıya almaya nitelikli çoğunlukla karar verecek. Müzakerelerin
tekrar başlatılması şartları da aynı yöntemle gündeme gelecek.
Başlıklar nasıl açılıp kapanacak?
Komisyon'un önerisi üzerine hareket edecek olan AB Konseyi her müzakere
başlığının geçici olarak kapatılması ve her bir faslın açılması için performans
kriterleri belirleyecek. Performans kriterleri müzakere başlığına bağlı olarak
yasal uyum ve müktesebata yönelik tatmin edici bir sicille alakalı olacak.
Üyelerin veto yetkileri var mı?
AB'nin her üye ülkesi gerekli gördüğü anda veto yetkisini kullanma hakkına
sahip. Bu, müzakere başlıklarının açılması için olduğu kadar kapatılması
için de geçerli. Bu noktadan hareketle 35 başlık olduğu düşünülürse bir üye
ülkenin en az 70 veto hakkı olacak. Bu da Türkiye'nin süreçte yaklaşık 1800
veto tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını gösteriyor.
AB yolu
uzun ve zorlu
Türkiye bugün AB ile müzakerelere başlarsa yasalarını 35 başlığa
uygunlaştırmak zorunda. Ankara'nın hedefi süreci eğitim, bilim gibi kolay
konulardan başlatmak
AB, Türkiye'yle müzakerelere başlama kararı verirse, Ankara'nın önünde tüm
yasal çerçevesini birlik ile uyumlulaştırmak durumunda kalacağı uzun bir süreç
başlayacak. Bu süreçte belirleyici olan müzakere başlıkları olacak. AB'nin
önceki genişleme sürecinde 10 yeni aday ülke için müzakere başlıklarının sayısı
31'di. Diğer kurallarda olduğu gibi yeni genişleme sürecinde başlıklara ilişkin
yaklaşım da değişti. Buna gerekçe olarak 'bir önceki genişleme sürecinden
dersler' gösterildi.
Türkiye'nin müzakere sürecinde açıp kapaması gereken başlık sayısı 35. Listeye
yeni giren başlıklar 'Mali hizmetler', 'Kamu İhaleleri', 'Fikri mülkiyet
hakkı', 'Bilgi toplumu ve medya', 'Trans-Avrupa ağları', 'Adliye ve temel
haklar' olarak belirginleşti. İptal edilen başlık 'Telekomünikasyon ve
haberleşme' oldu. 'Tarım' başlığı ikiye bölünerek 'Tarım ve kırsal gelişme' ve
'Gıda sağlığı, veteriner ve fitosaniter politikaları' oluşturuldu. Dört başlık
da birleştirildi. 'Sanayi politikası' ve 'Küçük ve orta ölçekli işletmeler'
başlıkları birleştirilerek 'İşletme ve sanayi politikası' halini aldı. 'Eğitim
ve öğretim' ile 'Kültür ve görsel-işitsel politika' başlıkları da 'Eğitim ve
kültür' adını aldı. Mevcut başlığa ekleme yapılan durumlar da var. Bu çerçevede
'Hizmetlerin temini hürriyeti' başlığına 'Tesis hakkı' da eklendi. 'Sosyal
işler' başlığı da 'Sosyal politika ve istihdam' halini aldı.
Amaç
2006'ya bırakmamak
3 Ekim'de müzakerelerin başlamasıyla Türkiye için tarama süreci devreye
girecek. Yıllardır belli alanlarda birlik müktesebatına uyumda belli aşama
kaydeden Türkiye'nin yasal düzenlemelerinin boyutu tarama sürecinde ele
alınacak. Tarama süreci bazı başlıklar için çok kısa zaman alacak. Örnek olarak
'eğitim ve kültür' ile 'bilim ve araştırma' başlıkları verilebilir. Konuların
daha zor olduğu 'tarım ve kırsal gelişme' ile 'çevre' gibi başlıklarda ise
taramanın daha uzun sürmesi bekleniyor. Tarama süreci sürerken müzakere
başlığının açılmasının önünde engel yok.
Türkiye'nin öncelikli hedefini ise Britanya'nın AB dönem başkanlığını
Avusturya'ya devredeceği 1 Ocak 2006 tarihine dek en az bir başlığın açılması
oluşturuyor. Hangi başlığın açılacağı Ankara ve Brüksel arasında varılacak
anlaşma doğrultusunda gerçekleştirilecek. AB'nin Türkiye'ye 'Mutlaka şu
başlıktan başlayacağız' gibi bir dayatmada bulunması söz konusu olmayacak.
Gerek tarama sürecinin kısa olması öngörülen, gerekse başlık açmaya ilişkin
eşiklerin kolay aşılabileceğinin düşünüldüğü 'eğitim ve kültür' ile 'bilim ve
araştırma' gibi konular ise Türkiye'nin öncelikli tercihleri.
Sorun
AB'nin yaklaşım farkı
AB genişleme sürecinde her aday ülke 'kendi siyasi sorunları boyutunda
zorlandı'. Azınlık sorunları, adli sistemdeki sorunlar, yolsuzluk, sınır
ihtilafları gibi konular 2004'te üyeliğe kabul edilen 10 ülkeyle ilgili
kararlarda yer buldu. Ama Türkiye'ye yönelik ton hep farklı oldu. 10 yeni
ülkeyi 'komünist rejimler nedeniyle ayrı düşenler' olarak gören AB davet
sahibiydi. Türkiye ise sürekli 'AB kapılarını zorlayan' oldu. Aradaki fark
süreç sonuna da yansıyacak. 2004'te üye olanlar için AB ülkelerinde referandum
yapılmadı. Oysa Fransa ve Avusturya Türkiye için referandum düzenleyeceklerini
şimdiden açıklamış durumda.
Türkiye'nin
önünde 35 başlık var
1- Malların serbest dolaşımı
2- Çalışanların serbest dolaşımı
3- Tesis hakkı ve hizmetlerin temini hürriyeti
4- Sermayenin serbest dolaşımı
5- Kamu ihaleleri
6- Şirketler hukuku
7- Fikri mülkiyet hakkı
8- Rekabet politikası
9- Mali hizmetler
10- Bilgi toplumu ve medya
11- Tarım ve kırsal gelişme
12- Gıda sağlığı, veteriner ve fitosaniter politikaları
13- Balıkçılık
14- Ulaşım politikası
15- Enerji
16- Vergilendirme
17- Ekonomik ve parasal politika
18- İstatistik
19- Sosyal politika ve istihdam
20- İşletme ve sanayi politikası
21- Trans-Avrupa ağları
22- Bölgesel politika ve yapısal unsurların koordinasyonu
23- Adliye ve temel haklar
24- Adalet, özgürlük ve güvenlik
25- Bilim ve araştırma
26- Eğitim ve kültür
27- Çevre
28- Tüketicilerin korunması ve sağlığın temini
29- Gümrük birliği
30- Dış ilişkiler
31- Dış politika, güvenlik ve savunma politikası
32- Mali kontrol
33- Mali ve bütçe şartları
34- Kurumlar
35- Diğer