Hafta sonu
yaşanan hareketli Kıbrıs trafiği ardından Kıbrıs görüşmeleri yarın İsviçre'de
başlıyor. Kıbrıs konusunda 30 yıldır izlenen politikaları Türkiye ve Kıbrıs
Türkleri açısından başarılı bulanlar, görüşmelerin sonuç getirmemesini
istiyor. Görüşmelerin ne getireceğini anlamak için fazla beklememiz
gerekmeyecek. En geç 31 Mart tarihine dek işin rengi ortaya çıkmaya
başlayacak. Ancak bu süreçte açıklık kazandırılması gereken bir iki nokta
var.
DSP geçtiğimiz hafta haber merkezlerine 'Ecevit, Kıbrıs ve Helsinki
Gerçeği' başlıklı bir kitap gönderdi. Kitap, aslında 10 Aralık 1999'da
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine aday kabul edildiği Helsinki zirvesi
öncesinde yaşananlardan yola çıkarak, Kıbrıs'ta çözümün Türkiye'nin AB
üyeliği ile ilgisi olmadığı, dolayısıyla bugün izlenen uzlaşma politikasının
yanlış olduğu tezini işliyor. Ancak kitapta tam metni verilen bazı belge ve
yazışmalar, Kıbrıs'ta çözüm sürecinin de, şimdi çözüm karşıtlarınca 'Sırada o
var' diye korkutma malzemesi olarak kullanılan Ege'de çözüm sürecinin de
Helsinki gecesinde başladığını gösteriyor. Bunu dönemin Başbakanı Bülent
Ecevit ve AB Dönem Başkanı Finlandiya'nın Başbakanı Paavo Lipponen arasındaki
yazışmaların tam metnine bakarak çıkarmak mümkün.
O güne dönersek, bakanlar kurulu sürekli toplantı halinde, Dışişleri bütün
teşkilatı ile alarmdadır. İki gün süren çetin diplomasi ve ABD Başkanı Bill
Clinton'ın devreye girmesi ardından 10 Aralık saat 13.00 gibi AB Komisyonu
yaptığı açıklama ile Türkiye'yi diğerleriyle eşit aday kabul edilmek üzere
Helsinki'ye davet etmiştir. Ecevit 18.00'de Bakanlar kurulu toplantısı ilan
etmiş ama öncesinde Kıbrıs Bakanı Şükrü Sina Gürel ve ANAP'lı AB İşleri Bakanı
(halen Berlin Büyükelçisi) Mehmet Ali İrtemçelik ile toplanmıştır. Az sonra
Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve müsteşarı Faruk Loğoğlu'nun da (halen
Washington Büyükelçisi) onlara katılmasıyla sunulan belge özellikle Kıbrıs ve
Ege açısından ilk siyasi değerlendirmeye alınmıştır. Almanya, Fransa ve
Finlandiya devrededir. Sonunda AB nezdindeki Büyükelçi Nihat Akyol'un
çabasıyla Ecevit'in güvence talebini karşılamak üzere Fin Başbakanı
Lipponen'in anlaşmayı yazıya dökmesi üzerinde anlaşılır. Mektubu, o akşam Ankara'ya
uçacak olan AB Dış Politika Sorumlusu Javier Solana elden getirecektir.
İşte şu anda "Kuzey Kıbrıs tanınmadan Rumlar AB'ye
alınmayacaktı" şeklinde yorumlanan mektubun tam metni DSP kitabında
şöyle aktarılıyor:
"Sayın Başbakan,
Bugün AB Türkiye ile ilişkilerinde yeni bir dönem başlattı. Türkiye diğer
aday ülkelerle aynı koşullar altında adaylık statüsü verme kararlarımızı size
bildirmekten büyük memnuniyet duyuyorum.
AB Konseyi'nde taslak metin tartışılırken, 12. Madde'de Kopenhag
ölçütlerine bir ilave yapılmadığını, 4 ve 9 (a) maddelerine atıfta
bulunmasını, tam üyelik ölçütleri ile değil, siyasi diyalogla bağlantılı
olduğunu söyledim. Buna hiçbir itiraz olmadı. Katılma ortaklığı konseyin
bugünkü kararları çerçevesinde çizilecektir.
4. maddede belirtilen 2004 tarihi, sorunların Lahey Uluslararası Adalet
Divanı aracılığıyla çözülmesi için bir son tarih değildir. Bu tarih sadece AB
Konseyi'nin o güne kadar çözülmemiş konuları gözden geçireceği anlamındadır.
Kıbrıs konusunda siyasi bir çözüm AB'nin hedefi olmaya devam etmektedir.
AB Konseyi, Kıbrıs'ın katılımına ilişkin kararı alırken, bütün etkenleri
değerlendirecektir. Bu çerçevede, bu hususlar ışığında sizi yarın Helsinki'de
diğer adaylar ile birlikte bir çalışma yemeğine katılmaya davet ediyorum."
Ecevit de bu mektubu yanıtlarken "Herhangi bir yanlış anlamayı
gidermek amacıyla yaptığınız açıklamaları memnuniyetle karşılıyorum"
diyor.
Tabii bu yanıtın yazılması da kolay olmuyor. Bakanlar kurulu Lipponen'in
gelmekte olan mektubunu tartışırken, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Ecevit'e
telefon ediyor. Demirel, "Armudun sapı, üzümün çöpü demeyelim. Dışarıda
kalmayalım, içeriye girip orada mücadele verelim" diye Ecevit'i teşvik
ediyor. İyi ki de etmiş. Türkiye ileride Ecevit'i Türkiye'nin AB kapısını sonunda
açtığı, Demirel'e de onu teşvik ettiği için minnettar olacak.
Ancak bu kararı alkışlayıp, "Şimdi Kıbrıs nereden çıktı?
Uzlaşmayalım, Kıbrıs'tan sonra da Ege gelecek" demek yanlış. Yalnızca
günlük politika.
İyi bilgilendirilmemiş kitleleri heyecanlandırabiliyor, ama doğru değil.
Doğrusu, Kıbrıs'ta da, Ege'de de çözüm sürecinin 11 Aralık 1999'da
Helsinki'de başladığı. İyi ki de başlamış.