ENGLISH
  Güncelleme: 02/05/2018

AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik’in Türkiye Raporuna İlişkin Basın Açıklaması

Değerli Basın Mensupları,

  • Biz bu yılki Rapor’un, 26 Mart Türkiye-AB Zirvesiyle başlayan olumlu atmosferin ruhunu yansıtan, Türkiye-AB birlikteliğini pekiştiren ve müzakere sürecimizin önünü açan bir yol haritası olmasını temenni ederdik.
  • Ancak Türkiye Raporu, Türkiye’yi teşvik edici bir yol haritası sunmaktan uzaktır. Nitekim Rapor’da herhangi bir faslın müzakereye açılmasının öngörülmediğinin vurgulanması bunun bir göstergesidir.
  • Rapor’da ülkemizden “kilit ortak” olarak bahsedilmesini ve “ortak çıkarlara dayalı temel alanlarda stratejik bir yakınlaşma” (broad strategic engagement) vurgusunu önemli bulmakla beraber, yeterli bulmuyoruz. Türkiye üyeliğe aday bir ülkedir.
  •  Biz yine de hakkaniyete uygun ve tutarlı bulduğumuz eleştirileri dikkate alacağız, ancak böyle kritik bir dönemde kaleme alınan bu Rapor’un, katılım müzakerelerini esas alan ve Türkiye-AB ilişkilerine hizmet eden bir anlayışla yazılmasını beklerdik.  
  • Aslına bakarsanız, bugün Türkiye’yi evrensel değerlerden uzaklaşmakla suçlayan ve katılım müzakerelerinin bu nedenle ilerlemediğini iddia eden AB, Türkiye’nin katılım müzakerelerine, hiçbir zaman adil ve ilkeli bir şekilde yaklaşmadı.
  • AB, gerek Kıbrıs sorununu haksız bir şekilde önümüze çıkararak gerekse üye ülkelerin siyasi engellemelerine ses çıkarmayarak, katılım sürecimizi müzakereler başladıktan çok kısa bir süre sonra zaten bilfiil kendisi çıkmaza sokmuştur.
  • İlişkilerimizin en iyi olduğu dönemde bile fasılların yarısı tamamen siyasi nedenlerle bloke edilmiştir.
  • Nitekim aradan on yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen katılım müzakerelerimizde istediğimiz ilerlemeyi bir türlü sağlayamadık. Kıbrıs sorunundan dolayı 14 fasıl hala siyasi olarak blokajlı ve yine aynı nedenden dolayı hiçbir fasıl geçici olarak kapatılamıyor.
  • Tüm bu haksızlıklara rağmen, siyasi engeller çözülmeden, sanki müzakere sürecinde ilerleme sağlanabilirmiş gibi, Rapor’da herhangi bir faslın müzakereye açılmasının öngörülmediğinin belirtilmesi, AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde ne kadar “samimi ve yapıcı” olduğunu göstermektedir.
  • Türkiye’nin AB Bakanı olarak, AB’nin ülkemize yönelik bu haksız ve samimiyetten uzak tutumunu, önümüzdeki dönemde değiştirmesini umuyorum.  
  • Türkiye-AB ilişkilerinin uzun tarihi, yaşanan sorunların, Türkiye’nin eksikliklerinden değil, bazı üye ülkelerin süreçteki vizyonsuz siyasi tavırlarından ve AB’nin içe kapanmacı politikalarından kaynaklandığını net bir şekilde ortaya koymuştur.
  • Yanlış anlaşılmak istemem, Türkiye’nin hiçbir eksiği yok demiyorum, aksine AB liderleri ve kurumlarına,  “gelin birlikte çalışalım, biz bu ilişkide samimiyiz, lütfen siz de samimi olun” diyorum.
  • Ancak yine de ben bu Rapor’un, Varna’da yapılan Türkiye-AB Zirvesinin ardından oluşan olumlu atmosferi değiştirmeyeceğini, Zirvede sunduğumuz somut yol haritasının, bundan sonra Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğini somut adımlar üzerinden konuşabilmek için önemini koruduğunu düşünüyorum.

Değerli Basın Mensupları,

  • Bildiğiniz gibi, ülke raporları, müzakere eden, aday ve potansiyel aday ülkelerin Kopenhag Kriterlerine uyum konusunda kaydettiği gelişmelerin yer aldığı çalışma belgeleridir. Bu yüzden doğası gereği eleştirel belgelerdir.
  • Biraz önce de söylediğim gibi biz eksikliklerimizle yüzleşmekten yanayız, her zaman eleştiriye açık olduk ve Komisyonun hazırladığı ülke raporlarında yer alan objektif değerlendirmelerden de yararlanmak isteriz. 
  • Bu nedenle Rapor’un objektif bir dille yazılması ve bazı üye ülkelerin siyasi pazarlıklarına alet edilmemesi için Komisyon nezdinde yoğun çaba gösterdik.
  • Bakanlık olarak, diğer ilgili Bakanlık ve birimlerimizle yakın işbirliği içerisinde, Türkiye Raporu’nun hazırlanmasında gerekli olan tüm bilgi ve belgeleri Komisyona düzenli olarak ilettik.
  • Ancak Rapor’un özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar Faslına ilişkin bölümünün objektiflikten ve gerçekleri yansıtmaktan uzak olduğunu belirtmek durumundayım.
  • Rapor’un 15 Temmuz hain darbe girişiminde ve sonrasında Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehditlerin boyutlarını yeterli bir biçimde dikkate almadan kaleme alındığını görüyoruz.
  • Terör, sadece bizim değil tüm AB’nin meselesidir. Unutulmamalıdır ki Avrupa’nın güvenliği Türkiye’den başlar. Bizim mücadelemiz sadece Türkiye’nin değil, AB’nin de güvenliği içindir.
  • Eleştirilerin aksine, teröre karşı bölgede ve ülkemizde verdiğimiz mücadele devam ederken, hukukun üstünlüğü ilkesinden asla vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.
  • Nitekim AİHM tarafından iç hukuk yolu olarak kabul edilen OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu gibi ilave denetim mekanizmaları bizim bu yaklaşımımızın bir göstergesidir.
  • Ayrıca bu süreçte çıkardığımız tüm KHK’ları geçtiğimiz aylarda Meclisimizde onayladık. Tamamı, artık diğer kanunlar gibi yargı denetimine açıktır.
  • Bu hassas süreçte, Avrupa Konseyi ile kurduğumuz diyalog kapsamında, attığımız bazı adımları tekrar ele aldık, mağduriyetlerin yaşanmasını önlemek için hak ve hukuk temelinde titiz bir çalışma yürüttük.
  • Rapor’da, son yıllarda kaydettiğimiz askeri mahkemelerin kapatılması, sivil gözetimin güçlendirilmesi ve e-devlet uygulamamız gibi önemli gelişmelerin bir kısmına yer verilmesini memnuniyetle karşılıyoruz. 
  • Eleştirilerin yargı bağımsızlığı ile ifade ve basın özgürlüğü konuları üzerinde yoğunlaştığını görüyoruz.
  • OHAL süresince yargı bağımsızlığını, işleyişini ve etkinliğini daha fazla güçlendirmek üzere attığımız önemli adımların da Raporda yer bulmasını beklerdik.
  • Rapor’daki Cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili eleştirileri de kabul edilemez buluyoruz. Halkın oylarıyla kabul edilen bir değişikliği, henüz tüm yönleriyle uygulamaya girmeden, yeterli denge–denetleme mekanizması içermediği ve yürütme ile yargı arasındaki kuvvetler ayrılığını yeterince sağlamadığı nedenleriyle eleştirmek, hem halkın demokratik iradesine bir saygısızlık hem de ön yargılı bir tutumdur.  
  • Rapor’da ifade özgürlüğüyle ilgili de peşin hükümlü eleştiriler görüyoruz.
  • İfade özgürlüğü kapsamında hala Meclis çatısı altında terörü siyasi araç olarak kullanan kişilerden bahsedilmesi büyük bir hayal kırıklığıdır. Başta Batasuna kararında olduğu gibi AİHM içtihadında, şiddeti teşvik eden açıklamaların ne ifade özgürlüğü ne de demokrasi bağlamında değerlendirilemeyeceği açıktır.
  • Diğer taraftan, ülkemizin işkence ve kötü muameleye ilişkin kararlılığını sorgulayan asılsız iddiaları reddediyoruz. İşkenceye Karşı Sıfır Tolerans politikamız çerçevesinde çok sayıda tedbiri hayata geçirdik ve işkence suçunun cezasını daha da ağırlaştırdık. Bunlar Rapor’da yer almıyor.
  • Terörle mücadelemize ilişkin olarak ise, PKK’nın AB’nin terör örgütleri listesinde yer aldığının vurgulanmış olması önemlidir. Ayrıca Raporda, “Gülen Hareketi”nin Hükümetimizce terör örgütü olarak nitelendiğine dair bir kayıt düşülmüştür. Ancak metnin genelinde FETÖ terör örgütünden, bir sivil toplum örgütüymüş gibi hâlâ “Gülen Hareketi” ifadesiyle bahsedilmesini yadırgadığımızı belirtmek istiyorum.
  • Ayrıca Rapor’da terörle mücadele kapsamında “orantılı güç kullanımı” vurgusunun yapılmasını da kabul edemeyiz.
  • Türkiye’nin terörle mücadelesi hukuk devleti sınırları içerisinde yürüyen meşru ve güçlü bir mücadeledir ve egemen bir devletin en doğal hakkıdır.
  • Burada bir hususu özellikle vurgulamak istiyorum. AB, her vesileyle Türkiye’nin terörle mücadelesinin meşru olduğunu ancak alınan tedbirlerin orantılı olmadığını iddia etmektedir. Bizim açımızdan bunun tek iyi niyetli açıklaması, AB’nin, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehdidi, tüm boyutlarıyla maalesef kavrayamamış olmasıdır.
  • AİHS’nin de tanıdığı, tüm demokratik ve anayasal devletlerde var olan OHAL müessesesinin varlık nedeni de zaten bu tarz tehditler değil midir?

Değerli Basın Mensupları,

  • Göç konusunda, AB ile sürdürdüğümüz işbirliğinin pozitif etkileri ortadadır. (Düzensiz göç geçişlerini önemli ölçüde azalttık, denizlerdeki ölümlerin önüne geçebildik ve zulümden kaçan ve güvenli gelecek arayışında olan sığınmacılara yasal ve güvenli bir yol sunduk. )
  • Rapor’da da ülkemizin bu alandaki hakkı teslim edilmiştir. Hem Ege Denizi’nde hem de Akdeniz ve Karadeniz rotalarındaki düzensiz göçün kontrol altına alınmasında ülkemizin başarısının altı çizilmiştir.
  • Hatırlatmak isterim ki göç konusunda güvenlikçi yaklaşımları benimseyip, değerler siyasetinden bahsetmek AB’nin bir başka önemli çelişkisidir. Türkiye’nin “bire bir anlaşması”nı kabul etmesi, hem insani yaklaşımının hem de üye olacağını varsaydığı bir Birlikle dayanışmasının bir sonucudur. Ancak AB bu konuda da ülkemizle samimiyetsiz bir ilişki içindedir.
  • Bu çerçevede, vize serbestisi için çalışma kağıdını Şubat ayında AB tarafıyla paylaştığımızı hatırlatmak isterim. AB’nin ahde vefa ile hareket ederek yapıcı ve siyasi olmayan bir tutum sergilemesini umuyoruz.
  • Genişleme Stratejisinde ne yazık ki uluslararası hukuk ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı temelinde yürüttüğümüz Zeytin Dalı Harekâtına ilişkin de bölge gerçekleriyle örtüşmeyen iddialar var. Bu iddialar bir kez daha gösterdi ki AB siyasi ve insani açıdan olması gereken yerde durmamakta ve terörle mücadelede üye ülkelerinin menfaatleri doğrultusunda seçici bir yaklaşım sergilemektedir.
  • Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatıyla bölgedeki durumun kötüleştiğini iddia etmek, AB’nin 4 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’nin insani yardım konusunda yaptıklarını hiçe saymasıdır.
  • Kıbrıs konusunda ise Rapor tarafsız bir bakış açısı ortaya koyamamaktadır. Rapor’da, Ada’da taraflar arasındaki görüşmelere yönelik desteğimize atıfta bulunulmakla birlikte, ülkemizin Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin doğal kaynak arama faaliyetlerine yönelik tutumu eleştirilmektedir. (Zaten AB Varna Zirvesinde yaptığı açıklama ile de Rum tarafına koşulsuz destek vermeye başladığını göstermiştir.)
  • Bir kez daha vurgulamak isterim ki, Türkiye, Ada'da iki halkın siyasi eşitliği ve iki kesimlilik temelinde kalıcı bir çözüme ulaşmasını desteklemektedir. AB'nin tek taraflı bu bakış açısından vazgeçmesi Kıbrıs'ta kapsamlı çözüme ulaşılmasına yardımcı olacaktır. AB'nin Kıbrıs sorunu ile ilgili değerlendirmelerini yaparken Ada’daki gerçekleri dikkate alması,  çözüm için teşvik edici olması, Türkiye ve GKRY arasındaki bir konuyu AB meselesi haline getirmemesi, her şeyden önce kendi tarafsızlığı, tutarlılığı ve inandırıcılığı açısından gereklidir.
  • Diğer taraftan Komisyonun Türkiye’nin AB’ye uyum sürecini ele alması gereken bu Rapor’da ülkemizin AB üyesi ülkelerle ikili ilişkilerine yönelik bir değerlendirme yapması anlaşılabilir değildir. Üye ülkelerle ilişkiler bakımından, bu ülkeler haksız dahi olsa dayanışma kisvesi altında Türkiye’nin eleştirilmesi kabul edilemez. Eğer AB değerlere bağlı ise daha objektif olmalıdır. Bu durum Rapor’un ne kadar siyasileştiğinin en açık kanıtıdır.

Değerli Basın Mensupları,

  • Rapor’da da müktesebat uyumuna ilişkin olarak, 20 fasılda çeşitli seviyelerde ilerleme sağlandığı teyit edilmektedir. Genel uyum düzeyine bakıldığında da 23 fasılda uyum düzeyinin iyi olduğu vurgulanmaktadır.
  • AB gerçekten belli değerler üzerine kurulu normatif bir güçse ve Türkiye ile ilişkilerinde de samimi olarak bu değerleri gözetiyorsa, biran önce 23. ve 24. fasılları müzakereye açar.
  • Aksi takdirde AB’nin ülkemize ilişkin eleştirilerini Türkiye’nin üyeliğini engellemeye yönelik “bahaneler” olarak değerlendireceğiz.
  • Kabul edemeyeceğimiz bir başka ifade ise, Türkiye’nin AB’den uzaklaştığı yönündedir. Acaba AB bu davranışlarıyla Türkiye’yi uzaklaştırdığını hiç düşündü mü?
  • Özellikle vurgulamak istiyorum ki, Komisyonun daha önceki raporlarında da belirtildiği üzere ilişkilerimizin gerçek potansiyeli ancak net bir üyelik perspektifi ve güvenilir bir katılım süreci çerçevesinde tam olarak ortaya çıkabilecektir.
  • Bu yılki Raporun ekonomik kriterler kısmında da siyasi değerlendirmelere yer verilmesini üzülerek karşıladığımızı vurgulamak istiyorum.
  • Bu vesileyle, Rapor’da da yer verilen IPA fonlarında kesintiye gidilmesi kararının AB açısından ne kadar yanlış bir karar olduğunu hatırlatmak istiyorum.
  • Katılım öncesi mali yardımların “maddi olarak” çok büyük rakamlar olmadığı açıktır. Mali yardımlarda kesintiye gidilmesi Türkiye gibi büyük bir ekonomiyi hiçbir şekilde etkilemez.
  • Burada asıl önemli olan mali yardımların projeler aracılığıyla kullandırılması ve bu süreçteki kazanımlardır.
  • Katılım müzakereleri siyasi nedenlerle zaten fiilen donmuş durumdayken, mali yardımlarda da kesintiye gidilmesi, hem Türkiye’nin uyum sürecinin yavaşlamasına, hem de AB sürecimize Türk kamuoyunun desteğinin daha da azalmasına neden olacak, başka da hiçbir şeye hizmet etmeyecektir.

Değerli Basın Mensupları,

  • Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan sorunların aşılmasının, yalnız Türkiye ve AB için değil, bölgemiz, uluslararası sistem ve küresel barış açısından da önemli kazanımlar sağlayacağı açıktır.
  • Biz AB’den uzaklaşmak istemiyoruz, aksine katılım müzakerelerimizin önünün açılmasını ve uyum çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz. Unutmamak gerekir ki AB yolunda ilerleyen bir Türkiye bulunduğu bölgede de (Balkanlar ve Ortadoğu) istikrar unsuru olarak olumlu etki yapacak,  AB ile aramızdaki empati artıp, güven eksikliği azaldıkça enerjiden göçe, terörden radikalleşmeye, İslam ve yabancı düşmanlığına pek çok ortak sorunun çözümü kolaylaşacaktır.
  • Türkiye olarak bizim bu konudaki irademiz tamdır. Esasında ben birçok üye ülke liderinde de bu iradeyi görüyorum, şimdi bizim AB’den beklediğimiz bu iradeyi kurumsallaştırmasıdır.

Katılımınız için teşekkür ediyorum.

Avrupa Komisyonunun https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/countries/package_en internet sitesinde yayımlanan 2018 Türkiye Raporu İngilizce orijinal metni için tıklayınız

Avrupa Komisyonu 2018 Türkiye Raporu Türkçe çevirisi için tıklayınız

Avrupa Komisyonunun https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/countries/package_en internet sitesinde yayımlanan 2018 Genişleme Strateji Belgesi İngilizce orijinal metni için tıklayınız

2018 Genişleme Strateji Belgesi’nin Türkiye ile ilgili bölümleri için (İngilizce) tıklayınız

2018 Genişleme Strateji Belgesi’nin Türkiye ile ilgili bölümlerinin Türkçe çevirisi için tıklayınız
 



Güncelleme: 02/05/2018 / Hit: 11,069

Copyrights © 2023 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2023 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı