Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik ABHaber’e Mülakat Verdi

Son Güncelleme: 11 Aralık 2017

Türkiye-AB ilişkilerine dair ABHaber.com Türkiye Yayın Koordinatörü Erhan Akdemir’e açıklamalarda bulunan AB Bakanı Ömer Çelik, Türkiye-AB ilişkilerinde yapıcı bir yaklaşımın yeniden tesis edilmesine vurgu yaparak, en önemli sorunun diyalog ve güven eksikliği olduğunu düşündüğünü söyledi.

Bakan Ömer Çelik Türkiye-AB ilişkilerinin gerçek potansiyelinin ancak açık bir üyelik perspektifi ve güvenilir bir katılım süreci çerçevesinde tam olarak ortaya çıkabileceğini savunarak AB ile diyalog sürecinin her düzeyde sürdürülmesini istediklerini belirtti.

ABHaber.com: Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri tarihinin belki de en zor döneminde dümenin başında bulunuyorsunuz. Avrupa Parlamentosunun almış olduğu son kararı da göz önünde bulundurarak isterseniz bununla başlayalım, bir durum değerlendirmesi yapalım. Son 24 aya dönüp baktığınızda neden böyle zor bir süreçten geçildiğini düşünüyorsunuz? Avrupa Birliği’nden sorumlu bakan olarak bize şu anda Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizin gelmiş olduğu son aşamayı anlatabilir misiniz lütfen?

AB Bakanı Ömer Çelik: Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin kırılgan bir dönemden geçtiği ve iki taraf arasında maalesef güven bunalımı yaşandığı bir gerçek. Özellikle de 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında AB’nin ülkemize yönelik tutumunun, kamuoyunda yarattığı güven bunalımının üstesinden gelmemiz gerekiyor.

Esasında, iki yıl öncesine baktığımızda ilişkilerimizde çok daha farklı bir tablo vardı. AB’nin varoluşsal pek çok krizle karşı karşıya olduğu kritik bir dönemde, Birliğin geleceği ve istikrarı bakımından Türkiye’nin önemi anlaşılmış, Sayın Cumhurbaşkanımızın 5-6 Ekim 2015 tarihlerinde Brüksel ziyareti ile başlayan ve Türkiye-AB Zirveleri ile devam eden süreçte ilişkiler her yönüyle ivme kazanmıştı.

Sığınmacı krizi başta olmak üzere AB’nin karşılaştığı en önemli meydan okumalara Türkiye’nin elinden gelen tüm desteği verdiği bir dönemde dayanışma ruhunu ilişkilerimizde hakim kıldığımızı düşünüyorduk. Ancak AB, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında hem kurumsal olarak hem de bazı üye ülkeler nezdinde, saldırıya uğrayan demokrasimizle dayanışma göstermede kötü bir sınav verdi. Hain darbe girişimi sonrasında, AB’nin ülkemize yönelik tutumu Türkiye açısından ciddi bir hayal kırıklığına ve güven bunalımına neden olmuştur. Bunu aşmanın yolu, iki taraf arasındaki iletişimi artırmaktan geçmektedir. Türkiye bunun bilincinde olarak her düzeydeki diyalog süreçlerinin sürdürülmesini desteklemekte ve bu süreçlere aktif katılım sağlamaktadır.

Bu çerçevede, 25 Mayıs tarihindeki NATO Zirvesi vesilesiyle Brüksel’e giden Sayın Cumhurbaşkanımızın, AB Konseyi Başkanı Tusk, Avrupa Komisyonu Başkanı Juncker ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Tajani ile yaptığı görüşmeler Türkiye-AB ilişkilerinde yapıcı bir yaklaşımın yeniden tesis edilmesine zemin hazırlamıştır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın AB yetkilileriyle gerçekleştirdiği görüşmeler, 15 Temmuz sonrasında AB ile ilişkilerimizde yaşanan sorunların aşılması bakımından önemli bir başlangıç olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşmelerinin akabinde, ülkemiz ile AB arasında önümüzdeki dönemde yapılması öngörülen toplantı ve çalışmalara ilişkin 12 aylık bir takvim oluştu.

Söz konusu takvim temelinde atılan ilk adım, 13 Haziran’da Brüksel’de gerçekleştirilen Direktörler Düzeyinde Siyasi Diyalog Toplantısı olmuştur. 6 Temmuz 2017 tarihinde ise ilk üst düzey temas gerçekleşti ve Avrupa Komisyonunun Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn ile Ulaştırma ve Hareketlilikten Sorumlu Üyesi Violeta Bulc ülkemizi ziyaret etti. Hahn ile görüşmemde Türkiye-AB ilişkilerini her açıdan değerlendirdik ve görüş alışverişinde bulunduk.

Önümüzdeki dönemde AB ile aramızdaki yol haritası çerçevesinde, 25 Temmuz’da Brüksel’de yapılacak olan Bakanlar Düzeyinde Siyasi Diyalog Toplantısına Sayın Dışişleri Bakanımız ile birlikte katılacağız ve AB yetkilileriyle önümüzdeki dönemde yapacağımız çalışmaları görüşeceğiz.

Türkiye ve AB’nin köklü ve çok yönlü bir ilişkisi olduğu unutulmamalıdır. Ortak kazanımlar çerçevesinde işbirliği alanlarımızı güçlendirerek somut kazanımlar elde etmemizin önemli olduğunu düşünüyorum.

ABHaber.com: Sayın Bakan burada bir ekleme yapacak olursak sizce Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin özellikle son beş yılda donmasında taraflarca yapılan hangi davranışlar etkili olmuştur?

AB Bakanı Ömer Çelik: Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin kolay olmadığı, bu sürecin kendine özgü bazı zorluklarının bulunduğu, hatta bu süreçte, zaman zaman Avrupa çevrelerinin motivasyon kırıcı yaklaşımlarıyla karşılaşıldığı bir gerçektir.

50 yılı aşan ortaklık süreci, 20 yıla yaklaşan adaylık süreci, 12 yılı bulan katılım müzakereleri devam ederken, ülkemiz AB’ye üyelik yönündeki stratejik tercihini en güçlü şekilde sürdürmüş ve gerekli adımları atmıştır. Ancak bu adımlara AB tarafından samimi karşılık verilmediği ve halen Türkiye’ye tarihe bağlanmış somut bir AB’ye üyelik perspektifi sunulmadığını görüyoruz.

Bildiğiniz gibi, 2006 yılında katılım müzakerelerinde 14 faslın AB Konseyi veya Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin siyasi nitelikli engellemeleri nedeniyle bloke edilmiş olması sebebiyle katılım sürecimiz istenilen hızda ilerleyemiyor. Bunun yanı sıra, son dönemde konjonktürel sorunların da etkisiyle Türkiye-AB ilişkileri olumsuz atmosferin hakim olduğu bir dönemden geçti.

Özellikle, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından AB’nin ülkemize yönelik tutumunun, kamuoyunda yarattığı güven bunalımının üstesinden gelmemiz gerekiyor. Bütün bu sorunların aşılması ve ilişkilerimizin ileriye taşınması için daha fazla duygudaşlık yapılması ve daha sağduyulu davranılması çok önemli.

Biz bu bilinçle hareket ederek AB ile her düzeyde diyalog süreçlerinin sürdürülmesini istiyor ve bu süreçlere aktif katılım sağlıyoruz. Nitekim 2017 yılı içerisinde AB ile ekonomiden enerjiye, terörle mücadeleden dış politikaya çok yönlü ilişkilerimizin her veçhesini kapsayan toplantılar düzenleyeceğiz. Bu toplantılardan somut çıktılar almayı hedefliyoruz.

Herkesin hemfikir olduğu husus, Türkiye-AB birlikteliğinin bugün her zamankinden daha fazla ilerleyebilecek potansiyeli ve katma değeri içinde barındırdığı gerçeğidir. İlişkilerimizin gerçek potansiyeli ancak açık bir üyelik perspektifi ve güvenilir bir katılım süreci çerçevesinde tam olarak ortaya çıkabilecektir.

Önemli olan yeni yollar bularak, Türkiye-AB ilişkisinin daha da güçlenerek ilerlemesini sağlamaktır.

ABHaber.com: Yine Avrupa Parlamentosunun son kararı göz önünde bulundurularak ülkemizin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin düzelmesi için sizce Avrupa Birliği tarafından atılması gereken adımlar nelerdir?

AB Bakanı Ömer Çelik: Uluslararası ilişkilerde ahde vefa çok önemlidir. Tarafların birbirlerine karşı güvenlerini tesis eden temel bir ilkedir. Biz ahde vefa ilkesi çerçevesinde AB tarafından verilen sözlerin artık hayata geçirilmesini bekliyoruz.

Türkiye-AB Zirvelerinde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) tarafından bloke edilen fasılların müzakerelere açılmasına yönelik hazırlıkların, 2016 yılının ilk çeyreğinde tamamlanacağı hususunda mutabık kalmıştık. Bu fasıllarla ilgili katkımızı Komisyona iletmiştik. Bu fasılların müzakerelere açılması yönünde Komisyondan somut bir adım bekliyoruz.

Vatandaşlarımızın Avrupa’ya vizesiz seyahatinin sağlanmasının, Türkiye-AB ilişkilerine kısa vadede olumlu bir etki yapacağına inanıyorum. Ülkemiz, vize serbestisi sağlanmamış olan tek aday ülkedir. Vatandaşlarımıza vize serbestisi sağlanması adına gerçekten çok ciddi yasal ve idari değişikliklere imza attık. Kalan kriterleri de yerine getirmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Vizesiz seyahat, hem ikili ilişkilerde güvenin hem de kamuoyunun AB sürecine güveninin tesisi açısından önemli bir gelişme olacaktır.

Türkiye olarak, Zirve sonuçlarında aldığımız kararlar paralelinde Avrupa’ya yönelik göç akımlarının engellenmesi konusunda önemli bir başarıya imza attık. Ege Denizi’nde düzensiz geçişler büyük oranda düştü ancak AB’nin Türkiye ile külfet paylaşımı çerçevesinde üzerine düşen bazı yükümlülükleri yerine getirmediğini görüyoruz.

Örneğin, külfet paylaşımının ana eksenlerinden biri olan Suriyelilerin Türkiye’den AB ülkelerine yeniden yerleştirilmesi (resettlement) konusunda AB Gönüllü İnsani Kabul Planı’nı halen devreye sokmamıştır. AB’nin kendi içerisindeki çalışmalarını en kısa sürede tamamlayarak, Gönüllü İnsani Kabul Planının işler hale gelmesini bekliyoruz.

Ayrıca, külfet paylaşımı çerçevesinde, Suriyelilere yönelik olarak AB’nin yavaş işleyen bürokratik süreçleri nedeniyle bugüne kadar ilk 3 milyar avroluk kaynağın yalnızca yarısına ait sözleşmeler imzalanmış durumdadır. İlave üç milyar avroluk kaynağa ilişkin çalışmalara da henüz başlanmamıştır. Sığınmacı Mali İmkanı kapsamında sürecin hızlandırılmasını, tüm projelere ait sözleşmelerin ivedilikle imzalanmasını ve ikinci 3 milyar avroya ilişkin çalışmalara bir an önce başlanmasını bekliyoruz.

Bunun yanı sıra, terörle mücadele alanında samimi bir işbirliği bekliyoruz. Özellikle PKK ve FETÖ terör örgütlerinin Avrupa’daki faaliyetlerini üzüntü ile müşahede ediyoruz. AB Terör Örgütü Listesinde yer alan PKK’nın Avrupa Parlamentosunun koridorlarında sergisi açılmamalı, 15 Temmuz hain darbe girişiminin faillerinin iltica talepleri AB üyesi ülkelerden karşılık bulmamalı diye düşünüyorum.

Son olarak, Kıbrıs meselesinin çözümü yönünde AB’nin takınacağı yapıcı tutum sadece Türkiye-AB ilişkilerine olumlu bir katkı yapmakla kalmayacak aynı zamanda bölgede barışın ve istikrarın sağlanması yönünde tarihi bir adım olacaktır.

ABHaber.com: Sizce Avrupa Parlamentosunun son kararı Avrupa Birliğinin diğer karar alıcı kurumları tarafından da desteklenmekte midir?

AB Bakanı Ömer Çelik: Avrupa Parlamentosu bir AB kurumudur fakat tek AB kurumu değildir. Katılım müzakereleri yürüten bir aday ülke olarak, Avrupa Komisyonu ve AB Konseyi ile olumlu ve yapıcı bir işbirliği geliştirdiğimizi düşünüyorum.

Biliyorsunuz, Avrupa Parlamentosu geçtiğimiz yılın sonunda da ülkemiz ile müzakerelerin dondurulması yönünde bir tavsiye kararı aldı fakat bu karar AB’nin karar verici mekanizmaları tarafından uygulamaya geçirilmedi. Meseleyi bu perspektiften değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Biz üç sene öncesine kadar Avrupa Parlamentosu kararlarına, katılmasak dahi Avrupa halklarının bir sesi olduğu gerekçesi ile saygı duyuyor ve bu kararları Türkiye-AB ilişkileri açısından referans dokümanlar olarak kabul ediyorduk. Artık şunu söyleyebilirim, Avrupa Parlamentosu ne yazık ki objektifliğini yitirmiştir. Aldığı kararlar objektif ve dengeli değildir. Öte yandan, bunu düzeltmek yine Avrupa Parlamentosunun elindedir. Bu noktada Avrupa Parlamentosu Başkanı Sayın Tajani’in tecrübe ve iyi niyetine güvenmek istiyorum. Sayın Tajani’nin, Mayıs ayında, Sayın Cumhurbaşkanımız ile görüşmesinde, ilişkilerimizdeki güven bunalımına AB’nin darbe girişimi sonrası sergilediği tutumun yol açtığını söyleyerek samimi bir beyanda bulunması, diyalog ve işbirliğinin önemini vurgulaması, ilişkilerimizin geleceği açısından bana ümit veriyor. Biz Avrupa Parlamentosu ile ilişkilerimizi geliştirmek isteriz ancak bunun için karşı taraftan da bu yönde samimiyet ve irade görmek önemli.

ABHaber.com: Sayın Bakan durum değerlendirmemizin ardından şunu söylemek istiyorum: Taraflar arasında somut adımların atılabilmesi için söz konusu adımların atılmasını engelleyen durumların da net bir şekilde ortaya konulması gerekir diye düşünüyorum. Bu bağlamda sizce Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerindeki sorunlar nelerdir? Sizce taraflar arasında kronik sorunlar bulunmakta mıdır?

AB Bakanı Ömer Çelik: Ben, özellikle son dönemde, Türkiye-AB ilişkilerindeki en önemli sorunun diyalog ve güven eksikliği olduğunu düşünüyorum.

Ortaya çıkan sorunların hemen hemen hepsi nihayetinde diyalog ve güven eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bakınız ülkemiz yükümlülüklerini yerine getirirken AB tarafının verdiği sözleri tutmaması hem bürokraside hem kamuoyunda AB’ye karşı güvensizliğe neden olmaktadır. Bunun en açık örneğini 18 Mart Uzlaşısı meselesinde gördük. Türkiye bu konudaki bütün yükümlülüklerini yerine getirmesine karşılık AB üzerine düşeni yapamadı. Ayrıca, AP’nin son kararı da maalesef diyalog ve güven eksikliği düşüncemi doğruluyor.

Bu gibi önyargılı siyasi tutumları içeren kararların önüne geçebilmek ve güven eksikliğini ortadan kaldırabilmek amacıyla, başta üst düzey temaslar olmak üzere, diyaloğun düzenli bir şekilde sürdürülmesi ve özellikle AB’nin verdiği sözleri yerine getirmesi gerekiyor.

Öte yandan, Türkiye’nin katılım müzakereleri hiçbir aday ülkeninkine benzemeyen, farklı ülkelerin siyasi saiklerle bloke ettiği, nevi şahsına münhasır, zor ilerleyen bir süreç. Bunun arkasında yatan en önemli neden “kronik” olarak görebileceğimiz Kıbrıs sorunudur. Ülkemizin müzakere süreci Kıbrıs sorunu nedeniyle ilerleyememektedir. AB hazır olmadığı halde GKRY’ye üyelik vererek tarihi bir hata yapmıştır. Bu tarihi hatanın sonuçları ne yazık ki ülkemizin katılım sürecine de yansımaktadır.

ABHaber.com: İsviçre’de gerçekleştirilen Kıbrıs barış görüşmelerinden Türkiye’nin tüm yapıcı yaklaşımlarına rağmen herhangi bir çözüm çıkmamıştır. Bu bağlamda Kıbrıs meselesinin geleceği ve Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan tam üyelik müzakerelerine muhtemel etkileri konusunda neler söylemek istersiniz?

AB Bakanı Ömer Çelik: Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının ortak hedefi ve önceliği, 50 yılı aşkın süredir devam eden Kıbrıs meselesinin, Ada’daki her iki halkın asli kurucu iradelerini, siyasi eşitliklerini ve Ada’nın ortak sahibi olmalarını temel alan müzakere edilmiş adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulmasıdır.

Ne var ki, ülkemizin her türlü yapıcı katkıyı sağlamış olmasına rağmen Kıbrıs Konferansında hiçbir sonuca ulaşılamamasını üzüntü ile karşılıyorum.

Geçtiğimiz 13 yıl, çözüme en çok yaklaşılan 2004 yılında Annan Planı’nın Rumlar tarafından reddedilmesinin ve AB’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) göz ardı ederek, tek taraflı olarak GKRY’yi üyeliğe kabul etmesinin sıkıntılarını hep birlikte yaşadık. Son 13 yıl tüm taraflara çözümsüzlüğün hiçbir fayda sağlamayacağını gösterdi.

Bugün, çözüm olmadan Güney Kıbrıs’ın AB’ye üye yapılmasının büyük bir hata olduğu, birçok kesim tarafından da paylaşılan bir düşüncedir. AB, KKTC’ye verdiği sözleri tutmamış ve onlara adil davranmamıştır. Ayrıca, Birliğin Güney Kıbrıs’ın tek taraflı kabulünün yarattığı problemleri çözme yönünde gerçek kapasitesini bugüne kadar göstermediğini düşünüyorum.

Bugün küresel alanda devam eden hızlı değişimlere paralel olarak, ülkemizin yakın çevresinde de tarihi dönüşüm süreçleri yaşıyoruz. Arap Baharı ve sonrasında bölgedeki güç dengelerinin değişim süreci halen devam etmektedir. Bu süreçte, Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüme ulaşılması, Doğu Akdeniz’de işbirliği için pozitif bir atmosfer yaratacak ve dünyada mevcut başka sorunların çözümü için de bir örnek teşkil edecekti.

Kıbrıs sorununun sadece Kıbrıs Türk tarafının ve garantör Türkiye’nin çabalarıyla çözüme kavuşturulamayacağı aşikârdır. Rum tarafının da aynı anlayışla hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum.

ABHaber.com: Yeni müzakere fasıllarının açılmamasını, özellikle de 23. ve 24.fasıllar, nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu fasıllar neden açılmıyor?

AB Bakanı Ömer Çelik: Yeni müzakere fasıllarının açılması Türkiye-AB ilişkilerinin tekrar canlanması için çok önemli. Her zaman ifade ettiğimiz gibi müzakere süreci Türkiye-AB ilişkilerinin omurgasını oluşturuyor. Özellikle, Türkiye-AB müzakere süreci açısından kritik önemi olan 23- Yargı ve Temel Haklar ile 24- Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasıllarının bir an önce açılması gerekmektedir. Bu fasılların müzakerelere açılması, siyasi reformların ele alınabileceği resmi bir platform oluşturulması açısından önem arz etmektedir. Daha da önemlisi bu fasılların açılması AB’nin Türkiye’yi en çok eleştirdiği temel haklar alanındaki samimiyetinin de ispatı olacaktır.

AB kurumlarından gerekli prosedürleri tamamlamalarını ve bu fasılların bir an evvel müzakerelere açılmasını bekliyoruz. Burada özellikle vurgulamak isterim ki 23. ve 24. Fasılların açılmasında siyasi blokajların dışında hiçbir engel yok. Sözkonusu fasıllar, Rumların tek taraflı olarak bloke ettiği fasıllardır. En son Kıbrıs müzakerelerinde yaşananlar da dikkate alındığında AB’nin Rumlar üzerinde baskı kurarak bu fasılları biran önce açması gerektiğini düşünüyorum.

Kıbrıs müzakereleri Rumlar yüzünden sona erdiğine göre, AB’nin 2004 yılında GKRY’yi üye kabul ederek yapmış olduğu hatayı düzeltme zamanı gelmiştir. Rumlar AB üyesi olmanın verdiği güvenle, hem Kıbrıs’ta çözüme yanaşmıyor, hem de başta 23. ve 24. Fasıllar olmak üzere fasılların açılmasını tek taraflı olarak engelliyor. AB’nin bu durumu artık ciddi biçimde masaya yatırması gerekiyor.

Soru 9- Sizce başka sorunlar da var mı? Kimlik ve kültürel meseleler örneğin… Ayrıca, Sizce Avrupa Birliği bir Hristiyan kulübü müdür? Türkiye kamuoyunda bu algının varlığını neye bağlıyorsunuz?

AB Bakanı Ömer Çelik: Biz Avrupa Projesini değerler üzerine dayalı bir proje olarak görüyoruz. Bu projenin büyük barışmaların ürünü olduğunu vurgulamak gerek. AB, farklı milletlerin, dinlerin, mezheplerin yüzyıllarca çatıştıktan sonra evrensel değerleri temel alarak, bir arada yaşamasını mümkün kılan ve hâlâ sürmekte olan bir barışma sürecidir.

Türkiye’nin katılım süreci de, evrensel değerlere dayanan AB’ye, medeniyetler çatışması tehlikesine karşı en son ve en büyük barışmayı gerçekleştirme fırsatını sunmaktadır. Türkiye’nin AB’ye katılımı, AB’nin küresel bir aktör olarak sorunlara müdahil olma ve çözme kapasitesini arttıracak, AB’nin dışa kapalı bir “Hristiyan kulübü” olmadığını, farklı kültürel kimliklere saygılı bir demokratik değerler birliği olduğunu gösterecektir. AB’nin bu fırsatı iyi değerlendirmesi gerekmektedir.

Avrupa Konseyi üyesi bir ülke olarak Türkiye, Avrupa’nın halihazırda bir parçasıdır ve olmaya da devam edecektir. Türkiye, İkinci Dünya Savaşının hemen ertesinde ortaya çıkan Avrupa mimarisinin vazgeçilmez yapıtaşıdır. Fakat son yıllarda Avrupa’da yükselişe geçen popülist politikalar nedeniyle bu gerçek unutulmuş ve Türkiye sürekli ötekileştirilmeye başlanmıştır. AB üyesi ülkelerin, özellikle seçim dönemlerinde zuhur eden popülist tercihlerden vazgeçmeleri gerekmektedir. Popülizm, AB’nin bugüne kadar üzerine yükseldiği evrensel değerlerin bir tür erozyonudur. Popülizmin yükselişinin sosyal ve ekonomik nedenleri üzerinde mutlaka durulmalı, ancak siyasi söylem ve politikaların popülizme teslim olmasına engel olunmalıdır.

Öte yandan, Avrupa ülkelerinde İslam karşıtlığının da yükseldiğini müşahede ediyoruz. İslam’a ve Müslümanlara duyulan nefret, Batı siyasetinin ve medyasının “seçici hafızası”nın bir ürünüdür. İslam karşıtlığının Avrupa gündemini bu kadar işgal ediyor olması, sıradan vatandaşların hayatlarına bu kadar girmiş olması AB’nin bir Hıristiyan kulübü olduğu şeklindeki algının da güçlenmesine neden oluyor.

Bu durum, Türkiye’nin ve Türkiye-AB birlikteliğinin önemini daha da açık bir şekilde ortaya çıkarmaktadır. Türkiye, temsil ettiği coğrafya, tarih ve kimlikle radikalizm ve İslam düşmanlığı ile mücadelede en güçlü mesajı verecek ülkedir. AB, Türkiye’yi dışlayarak değil, içine alarak, bir Hıristiyan kulübü olmadığını somut bir biçimde gösterebilir.

Bugün, çeşitlilik içinde Birlik ilkesinden uzaklaşmaya başlayan ve göçmen krizi karşısında başarılı bir sınav veremeyen AB’nin, önümüzdeki dönemde, ırkçıların, aşırı sağcıların ve çoğulculuğa karşı çıkanların söylemlerine çok daha fazla teslim olma ihtimali söz konusudur.

Oysa biz AB’yi, evrensel değerlere bağlı, müreffeh ve güçlü bir topluluk olarak görmek istiyoruz. Türkiye, Avrupa şüpheciliği, İslamofobi ve anti-demokratik uygulamaların yerinin olmadığı bir AB’ye katılmak istiyor. Bu kıtamızın ve geleceğimizin selameti için elzemdir.

ABHaber.com: Kamuoyuna değinmişken burada şu analizi de aktarmak istiyorum: İçerisinde yer aldığım çeşitli kamuoyu araştırmalarında çok net görünen bir durum Türkiye kamuoyunda Avrupa Birliğine olan desteğin her zaman yüksek oluşudur. Ancak Avrupa Birliğine duyulan güven ise oldukça düşük bir seviyededir. Siz de Avrupa Birliği Bakanı olarak aynı hissiyata sahip misiniz? Eğer bu şekilde düşünüyorsanız bu durumun temel nedeni sizce ne olabilir?

AB Bakanı Ömer Çelik: Türkiye’de yapılan anketlerde katılımcılara soru “AB’ye üyeliği destekliyor musunuz?” şeklinde sorulduğunda olumlu cevap verenlerin oranı geçen yıl sonu itibariyle yüzde 60 civarındayken; soru “Türkiye’nin AB’ye üye olabileceğine inanıyor musunuz” olarak yöneltildiğinde bu oran kayda değer şekilde düşmektedir. Diğer bir deyişle, son dönemde Türk halkının AB’ye desteğinde değil Birliğe üye olunabileceğine ilişkin inancında tahmin edebileceğiniz nedenlerle ciddi bir azalma yaşanmıştır.

Türk halkının AB’ye ilişkin yaşadığı hayal kırıklığını anlamak için konuyu tarihi perspektifine oturtmak gerekir. Türkiye yarım yüzyılı aşkın bir süredir AB’nin kapısında bekletilmektedir. Üyelik süreci bu kadar uzun süren bir başka ülke var mıdır? Türkiye’nin Birlik ile ilişkileri halen AB üyesi olan birçok ülkeninkinden eskidir. Ancak, geçen süre zarfında üyelik müzakerelerinde kat edilen mesafe kaygı vericidir.

Türk halkı, diğer hiçbir aday ülkenin maruz kalmadığı bu ayrımcı muamele karşısında tabiatıyla inancını yitirmeye başlamıştır. Bu konudaki en açık örnek vize serbestisi meselesidir. Türkiye hariç aday ülkelerin tamamının vatandaşları AB’ye vize almadan seyahat edebilmektedir. Türk vatandaşları ise halen vize için günlerce kuyrukta bekletilmektedir.

AB Bakanı olarak vatandaşlarımızın hassasiyetlerinin farkındayım ve onların hassasiyetlerine karşılık gelen politikalar üretmek için çok çalışıyoruz. Bununla birlikte hiçbir ilişki tek taraflı değildir. Asıl büyük görev AB’ye düşmektedir. AB’nin, Türkiye’nin kararlılıkla attığı adımlara aynı kararlılıkla karşılık vermesi gerekiyor

ABHaber.com: Peki, sizce Türkiye’de Avrupa Birliği süreci bakanlara ya da siyasal iktidarlara göre önceliğini yitiriyor veya bu sürecin önceliği artıyor mu?

AB Bakanı Ömer Çelik: Böyle olduğunu düşünmüyorum. Bütün olumsuzluklara rağmen Türkiye’nin AB süreci stratejik önceliğimiz olmaya devam etmektedir.

Elbette, Türkiye-AB ilişkilerine zarar vermek isteyen çevreler bazı konjonktürel gelişmeleri Türkiye’nin AB’den uzaklaştırılması için malzeme olarak kullanmakta ve topyekûn kara bir propagandaya dönüştürmektedirler. Bunlara verilecek açık bir cevabımız var. Türkiye kararlı bir şekilde AB sürecine sahip çıkmayı sürdürecektir.

Sizlerin de yakından bildiği üzere, AB’ye ilk başvuruyu yaptığımız 1959 yılından AK Parti Hükümetinin iktidara geldiği 2002 yılına kadar aradan geçen onca yılda maalesef Türkiye kayda değer bir mesafe kat edememiştir.

Bununla birlikte, Partimizin 2002 yılında iktidara gelmesiyle birlikte her alanda olduğu gibi AB sürecinde de tarihi adımlar atılmıştır. Her şeyden önce, AB’ye üyelik sürecimiz ilk defa AK Parti Hükümetleri döneminde sistematik bir çerçeveye oturtulmuş ve ülkemizin siyaset vizyonunun ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

3 Kasım 2002’de AK Parti Hükümeti göreve geldiğinde bu süreci Türkiye’nin en önemli önceliği olarak belirleyerek sessiz devrim niteliğinde reformlara imza atmış ve 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye’yi müzakerelere başlatan Hükümet olmuştur. Ayrıca, 2009 yılında ilk kez münhasıran AB’den sorumlu bir Devlet Bakanı ve Başmüzakereci atanması ve 2011 yılında Avrupa Birliği Bakanlığı’nın kurulması AB sürecine verilen önemin tezahürüdür.

Türkiye açısından AB’ye üyelik süreci; siyasi, ekonomik ve sosyal bakımdan toplumsal refah artışını sağlayacak kapsamlı bir dönüşüm hareketidir. Son 14 yılda, çoğulcu, özgürlükçü ve katılımcı demokrasi hedefi çerçevesinde, uluslararası normları, zamanın ruhunu, dönemin ihtiyaçlarını ve toplumsal talepleri referans kabul ederek gerçekleştirdiğimiz reformlar, AB politikasına kararlılıkla sahip çıktığımızın en önemli göstergesidir.

Bizim için AB sürecinde esas olan, demokraside, insan haklarında, temel hak ve özgürlüklerde, aynı zamanda çevre konularında, gıda güvenliği alanında, sosyal haklarda ve müktesebat fasıllarını içeren tüm konularda ülkemizi AB seviyesine getirmektir.

ABHaber.com: Sayın Bakan az evvel taraflar arasındaki somut sorunları ortaya koymaya çalıştık. Peki, sizce karar alıcı olarak bu sorunlar nasıl çözülebilir? Ya da çözülebilir mi? Ayrıca, söz konusu sorunları çözmek için ya da Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini yeniden canlandırabilmek için Türkiye tarafı olarak yeni adımlarınız veya çalışmalarınız olacak mı?

AB Bakanı Ömer Çelik: Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan sorunları çözmenin her iki taraf için de büyük kazanımlar sağlayacağı açıktır. Bu kazanımlar yalnız Türkiye ve AB için değil uluslararası anlamda da önemli sonuçlar doğuracak niteliktedir.

Bugün çevremiz ve ötesinde yaşanan birçok zorluk göz önüne alındığında, daha güçlü bir AB’ye acilen ihtiyaç duyulduğu ve AB’nin Türkiye ile her zamankinden daha yakın ilişkiler geliştirmek durumunda olduğu bir gerçektir. Sığınmacı krizinde de gördüğümüz gibi Türkiye ve AB’nin bölgesel ve küresel anlamda iç içe geçmiş sorunlara eş zamanlı ve ortak yanıt vermelerinin önemi ortadadır.

Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın son ziyaretinde herkesin hemfikir olduğu en önemli husus, Türkiye ve AB’nin ilişkilerinin daha ileri taşınmasının her iki tarafın da yararına olduğudur. Biz de bu anlayışla önümüzdeki dönemde çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz. Bu doğrultuda az evvel de ifade ettiğim üzere 2017 yılı toplantı ve çalışma takvimimiz çerçevesinde AB ile üst düzeyde diyaloğumuzu güçlendireceğiz.

Türkiye-AB ilişkilerinin belkemiğini oluşturan katılım müzakerelerinde sağlanacak ilerleme bizim için önceliklidir. Öte yandan, önümüzdeki dönemde Türkiye ve AB ilişkilerini yönlendirecek çok sayıda konunun masada olduğunu söylemek mümkün. Vize serbestisi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, 18 Mart Türkiye-AB uzlaşısının tüm maddelerinin uygulanması, terörizmle mücadelede işbirliği, enerji, ekonomi ve ulaştırma gibi üst düzey diyalog alanlarının geliştirilmesi bunların başında geliyor.

Özellikle, katılım sürecimizde ilerleme sağlanmasının ve ortak kazanımlar çerçevesinde işbirliği alanlarımızı güçlendirerek somut kazanımlar elde etmemizin önemli olduğunu düşünüyorum.

ABHaber.com: Burada özellikle farklı siyasal aktörlere yönelik çalışmalarınız olacak mı?

AB Bakanı Ömer Çelik: AB sürecimiz kapsamında gerçekleştirilen çalışmaların ve bu çalışmalar sonucunda elde edinilen faydaların, günümüzün çok boyutlu iletişim dünyasında kamuoyuna doğru bir biçimde anlatılması da reformların başarıyla hayata geçirilmesi kadar elzemdir. Bu nedenle, gerek kesintisiz sürdürülen reform çalışmalarını gerekse de dinamik toplumsal bir yapıya, güçlü kurumlara ve ekonomiye sahip Türkiye’nin Avrupa ile ortak geleceği inşa etmede oynayacağı rolü Türk ve AB kamuoylarına anlatmak hayati önem taşımaktadır.

Kaldı ki, ülkemizin AB’ye uyum süreci sadece bürokratlar ve siyasiler tarafından yürütülen teknik bir süreç olmayıp, kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra başta sivil toplum olmak üzere toplumun tüm kesimleriyle yakın diyalog kurulmasını gerektirmektedir.

Bu anlayışla, Türkiye ve AB arasında süregelen resmi temas ve diyaloğu, eksikliğini hissettiğimiz Türk ve AB kamuoyunda kilit aktörler olan medya, akademi ve iş dünyası temsilcilerine genişletme ve onları dinleme imkanı bulmak üzere AB İletişim Stratejisi’nin (ABİS) önemli paydaşlarından biri olan Türkiye’den ve Avrupa’dan sivil toplum temsilcilerini, “Türkiye-AB Sivil Toplum Buluşmaları: Avrupa’nın Geleceği” başlıklı tematik toplantılarda bir araya getirdik. Böylelikle, Türk ve Avrupalı sivil toplum temsilcilerinin Türkiye-AB ilişkilerini mevcut konjonktürde değerlendirerek karşılıklı görüş alışverişinde bulunmalarına ve birbirlerine doğrudan ulaşmalarına katkı sağladık.

Bugüne kadar Brüksel, Berlin ve Londra gibi önemli Avrupa başkentlerinde gerçekleştirdiğimiz bu toplantılar serisini önümüzdeki dönemde diğer Avrupa başkentlerinde sürdüreceğiz. Diğer taraftan söz konusu toplantılara katılım sağlayan Avrupalı sivil toplum mensupları ile Türkiye’den katılımcıları ülkemizde bir araya getirecek geniş katılımlı bir toplantının hazırlık çalışmalarını da yürütüyoruz.

Türk ve Avrupa kamuoyuna yönelik iletişim ve dezenformasyonla mücadele çalışmalarımız kapsamında yayın çalışmalarına ayrıca önem veriyoruz. Son olarak çeşitli platformlarda tarafımıza sıklıkla yöneltilen sorulara verdiğimiz yanıtlardan oluşan ve Türkiye’nin argümanlarını tüm boyutları ile anlattığımız yayınımızın da farklı kitlelere ulaştırılmak üzere yaygın dağıtımını başlatmış durumdayız. Bunların dışında Bakanlığımız resmi heyetleri tarafından gerçekleştirilen doğrudan ziyaret ve temaslarla da Türkiye’deki AB ile AB’deki Türkiye algısının pozitif yönde geliştirilmesi için kararlılıkla çalışmayı sürdürüyoruz.

ABHaber.com: Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinin geleceği açısından beklentileriniz nelerdir?

AB Bakanı Ömer Çelik: Mevcut konjonktürde, Türkiye ve AB’nin ilişkilerini daha ileri taşımaları her iki taraf açısından da en doğrusudur. Üstelik bu durum hem Türkiye ve AB’nin yararınadır hem de kıtanın geleceği bakımından önem taşımaktadır.

Bugün Rusya ve ABD’nin izlediği gerek küresel, gerek bölgesel politikalar, Ortadoğu’nun içinde bulunduğu durum, düzensiz göç ve terör gibi ortak tehditler, Türkiye-AB birlikteliğini her zamankinden daha önemli kılmaktadır. Bu farkındalıkla, ilişkilerin geliştirilmesi için her iki tarafın da çaba sarf etmesi gerekmektedir.

AB’nin, Brexit sonrasında Birliğin geleceğine ilişkin bir arayışa girdiğini görüyoruz. Hiç şüphesiz “yeni Avrupa”nın nasıl bir bütünleşme modelini temel alacağı ve Türkiye’nin bu modelde kendisine nasıl yer bulacağı soruları önümüzdeki dönemde kritik hususlar olarak gündemde yer alacaktır.

Öte yandan, Brexit ve yeni ABD yönetiminin tutumu AB’yi mevcut ortaklıklarını güçlendirmeye ve yeni ittifak arayışlarına girmeye zorlamaktadır. Transatlantik ilişkilerde yaşanan kırılma başta güvenlik olmak üzere AB’nin uluslararası sistemdeki rolünü yeniden tanımlamasını gerektirmektedir. Bu çerçevede, başta genişleme ve komşuluk politikası olmak üzere AB’nin mevcut politikalarını gözden geçirmesi kaçınılmazdır.

Türkiye jeopolitik konumunun da etkisiyle AB’nin önümüzdeki dönemde en çok işbirliği içinde olmak isteyeceği ülkedir. Bizim açımızdan da mevcut uluslararası konjonktürde aramızdaki her türlü soruna rağmen en kilit aktörlerden biri AB’dir. Bu anlayışla önümüzdeki dönemde çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.

Kaynak: http://www.abhaber.com/ab-bakani-celik/ 

Bu döküman ab.gov.tr sitesinde bulunan makaleden otomatik üretilmiştir