ENGLISH
  Güncelleme: 26/07/2016

AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik’in FETÖ Terör Örgütünün Darbe Girişimi Hakkındaki Açıklamaları

AB Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Ömer Çelik’in

FETÖ Terör Örgütünün Darbe Girişimi Hakkındaki Açıklamaları

(23 Temmuz 2016)

Bu hususta uzun zamandır hem dünyada hem Türkiye’de tartışmalar yapılıyor. Bizim açımızdan, şimdiye kadar bildiğimiz şey, bu son yaşadığımız gelişmelerle bir kere daha netleşmiştir. Sapık bir dini anlayışa dayanan sapık bir dini diktatörlük hevesi, Türk demokrasisine karşı terör eylemi gerçekleştirmiştir.

Bu sapık dini anlayış, kendisini her konuda karar verme merciinde gören, her konuda hakikatin merkezine yerleştiren, kendisine teolojik bir çerçeve çizen ve bu temelde de Türkiye’yi bir askeri diktatörlüğe dönüştürmeye çalışan ve bu sebeple de demokrasimize karşı düşmanca saldırı ve eylemleri gerçekleştiren bir odaktır.

Demokrasimiz, demokrasi tarihinin en ağır tehditi ile karşı karşıya kalmıştır. Halk hareketlerinin yaklaşık 200 yıllık bir tarihi var. Halkı ve milli iradeyi hedef alan bu derece vahşi bir saldırı dünya tarihinde görülmemiştir.

Tabii, büyük milletimizin bu vahşi saldırıya verdiği cevabın gücü de dünya demokrasi tarihini yeniden yazacak kudrettedir.

Demokratik yönetimlere dönük tehditler tarih içinde değerlendirildiğinde, devletin yapısını bu derece içerden ele geçirmeye çalışmış, silahlı kuvvetler ile güvenlik yapısına bu kadar sızmış bir yapıyla tarihte başka bir şekilde karşılaşmak mümkün değildir.

Diktatörlük hevesini teolojik bir çerçeveye oturtmuş, diktatörlük hevesini istismar ettiği dini kavramlarla temellendirmeye çalışmış, bu terör örgütünün başı olan şahıstan doğrudan emir alan asker üniforması giymiş darbeci seri katiller milletimize ateş açmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanımızı öldürmeye çalışmışlardır. Türkiye Büyük Millet Meclisini bombalamış, milletvekillerini öldürmeye çalışmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru Başbakanına saldırıda bulunmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanlarını ölüm tehdidiyle karşı karşıya bırakmışlardır.

Çok açık ve net biçimde söylemek gerekirse, bu terör örgütünün başı olan Fethullah Gülen, Usame Bin Ladin’den daha tehlikeli bir şahıstır. Çünkü, Usama Bin Ladin doğrudan terör tehditinden söz ederek, terör eylemleri gerçekleştirmektedir. Fethullah Gülen ise ise sürekli olarak hoşgörü, diyalog gibi yumuşak kavramların arkasına sığınarak, son derece tehlikeli olan bir terör organizasyonunu yönetmektedir. Terör örgütü olan DAEŞ’ten daha tehlikeli, daha vahşi bir yapı ile karşı karşıyayız.

Çünkü DAEŞ, devlet yapılarını terör vasıtasıyla doğrudan hedef almaktadır. Fethullahçı terör örgütü ise devleti içerden ele geçirerek, bir takım unsurları vasıtasıyla içerden devleti çeşitli kolları vasıtasıyla sararak devletin altyapısını ve demokratik düzenini, demokratik kurumlarını, halkın iradesini ve milli iradeyi imha etmeye çalışmaktadır.

Karşımızda, kimsenin mazur göstermeye çalışabileceği bir şahıs söz konusu değildir. Karşımızda, dini hoşgörü ve diyalog gibi yumuşak kavramların arkasına sığınarak en sert terör eylemlerine imza atmaktan çekinmeyen Usame Bin Ladin’den daha tehlikeli şahıs ve halkın üzerine kitleler halinde kurşun yağdırmaktan çekinmeyen vahşi bir terör örgütü ile karşı karşıyayız.

Bu eylemin öncelikli amacının, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik altyapısını yok etmek, Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet başkanını, meşru hükümetini yok etmek olduğu görülüyor. Fakat büyük resme baktığınızda çok daha vahim bir tablo ortaya çıkıyor. Türkiye’yi Irak ve Suriye’deki istikrarsızlığın bir parçası haline getirmek, Türkiye’yi DAEŞ, PKK ve DHKP/C gibi terör örgütleriyle mücadele edemez bir devlet haline getirmek ve Türkiye’yi uzun yıllar kaos içine sokacak eylemleri yürürlüğe koymak gibi bir amaçları olduğu açık ve net bir biçimde görülüyor.

Burada net biçimde şunun altını çizmek gerekir: Türkiye’ye istikrar çağrısı yapanların, Türkiye’ye bundan sonra şiddetten uzak durulması çağrısı yapanların, öncelikle Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya çalışan, Türkiye’yi şiddet sarmalına sokmaya çalışan, Türkiye’yi Ortadoğu’daki istikrarsızlık yapısının bir parçası haline getiren bu yapıya karşı açık ve net bir biçimde mücadele içinde olmaları gerekir.

Cumhurbaşkanımızın ve ailesinin hayatı tehdit edilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalanmıştır. Hükümet binaları saldırı ile karşı karşıya kalmıştır. En vahimi ve üzücü olanı ise sivil vatandaşlarımız çeşitli şekillerde devletin verdiği üniformayı giyen katiller tarafından, asker elbisesi giymiş seri katiller tarafından öldürülmüştür. Kendi silah arkadaşlarını şehit etmişlerdir. Kahraman polisleri şehit etmişlerdir.

Masum kadın ve erkeklere silah sıkmışlardır. Yakın arkadaşlarımızın da şehit olduğu bu süreç içinde vatandaşlarımızın meydanlara çıkarak demokrasiye ve meşru hükümete sahip çıkmaları tüm dünya demokrasi tarihini temize çekmiştir. Dünya demokrasi tarihi ve halk hareketlerinin tarihi için bu bir dönüm noktasıdır. Bir halkın topyekûn şehadeti ve ölmeyi göze alarak tankların, F-16’ların, namluların üzerine yürümesi, demokrasisine ve bayraklara sarılarak bayraklaşarak sahip çıkması dünya demokrasi tarihinde görülmüş bir şey değildir.

Meşruiyetini, milli iradesini ve milli egemenliğini korumak için bir millet topyekûn ölümü göze almıştır ve darbecileri mağlup etmiştir. Bu demokrasinin bir bilinç olarak milletimizde ne kadar içselleştiğini, milletimizin demokrasiyi bir bilinci olarak yaşayan bir millet olduğunu, Türk demokrasisinin kalitesini ve kurumlarının gücünü göstermesi bakımından son derece önemli bir örnektir.

Bundan sonra bunun üzerinde daha çok durulacaktır. Demokrasi talep eden, sandık talep eden, diktatörlüklere, askeri darbelere, vesayetlere karşı direnen halklar için bu direniş ebedi bir ilham kaynağı olacaktır.

Bu vesileyle, dış dünyadan bizimle ittifak içerisinde olan, bize destek mesajları gönderen bütün müttefiklerimize teşekkür ediyoruz. Kuşkusuz demokratik değerler, evrensel değerler olarak ortak değerlerimizdir. Güçlü bir Avrupa demokrasisi ve güçlü bir Avrupa devleti olan Türkiye’nin demokratik değerlerine sahip çıkılması, aynı zamanda mazlum milletlere tarihi boyunca ilham kaynağı bu halka dünyanın çeşitli halklarının sahip çıkması hepimiz için gurur kaynağıdır.

Bununla birlikte, müttefiklerimizin ve dostlarımızın bu darbenin üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen Türkiye’yi ziyaret etmemiş olmalarını şaşkınlıkla karşılıyoruz. Ben şahsen Avrupa Birliği Bakanı olarak, Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi yetkililerinin Türkiye’yi ziyaret etmelerini, Türk devlet adamları ile yan yana durarak Türkiye’nin demokratik değerlerini, beraber paylaştığımız ortak demokratik değerleri savunma konusunda Ankara’dan bir ses yükseltmelerini beklerdim.

Kuşkusuz bu saldırıya uğrayan değerler hepimizin ortak değerleridir. Hepimizin, NATO ittifakı içinde, dünyanın çeşitli yerlerinde tüm ülkelerin kendi askerlerini bu ortak değerleri korumak için operasyonlara gönderdiği bir dünyada, Türkiye’nin demokratik değerlerinin karşı karşıya olduğu bu saldırı karşısında müttefiklerimizin devlet ve hükümet başkanları düzeyinde, parlamento başkanları düzeyinde ya da yetkilileri düzeyinde Ankara’ya gelip Türk halkına buradan mesaj vermelerini çok arzu ederdim.

Kuşkusuz biz demokrasimize sahip çıkacak güce sahibiz. Biz demokrasimizi koruyacak güce sahibiz. Tabii ki destek mesajları verenlere de teşekkür ediyoruz. Ama eğer bu dediğim şekilde, fiziki varlıklarıyla burada olup, Cumhurbaşkanımız, Başbakanımızla yan yana dünyaya bu mesajı verselerdi bütün dünya halklarına demokratik değerler konusundaki dayanışma açısından sembolik anlamı çok yüksek, terör örgütlerine karşı da çok güçlü bir mesajı beraberce vermiş olurduk.

Bunun yanı sıra maalesef yaptıkları bazı açıklamalarda darbeyi bir cümle ile eleştirip, arkasından on cümle ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın, Hükümetin, Başbakanımızın demokratik değerlere bağlılığını sorgulayan yaklaşımları şiddetle reddediyorum.

Bir cümle ile darbe eleştirilip, on cümle ile Türkiye’nin demokratik değerleri sorgulanamaz. Biz eleştiriden kaçan bir ülke değiliz. Her zaman söylüyorum, her ülke her ülkeyi eleştirebilir. Türkiye’yi de eleştirebilirler, çünkü eleştirmek demokratik kültürün bir değeridir. Her zaman söylediğim gibi demokratik eleştiri ile Türkiye karşıtlığını biz birbirinden hassasiyetle ayırıyoruz. Ama bir cümle ile darbeyi eleştirdikten sonra “ama” diyerek, “fakat” diyerek, “buna karşın” diyerek, Türkiye’nin Cumhurbaşkanının, Başbakanının, Hükümetinin demokratik değerlerinin sorgulanmasını asla kabul etmiyoruz.

Bugün dünyanın, bizim Fransa’daki saldırıda kurduğumuz cümleyi kurmasının zamanıdır. Biz o zaman ne demiştik? “Kayıtsız şartsız bu terör eylemini lanetliyoruz. Kayıtsız şartsız Fransız devletinin ve Fransa halkının yanındayız.” Bugün söylenmesi gereken budur.

Demokrasiye karşı can vererek, tankların önüne yatarak, F-16’lara direnerek destan yazan bir milletin bu demokrasi mücadelesini demokratik değerlere önem veren herkesin ayakta selamlaması, alkışlaması gerekir. Dolayısıyla arkasından gelen “ama”lı, “fakat”lı cümlelerin, demokratik değerlere dünyanın bağlılığı konusunda, Türk demokrasisine verilen değer konusunda bir takım soru işaretlerine yol açmamasını temenni ederiz.

Bu açık ve net bir şeydir, bugün Türk demokrasisinin kalitesinin diğer demokrasilerden daha az olmadığı, çok daha güçlü bir toplumsal bilinçle korunduğu ve çok daha güçlü bir kurumsal altyapıyla korunacağı konusunda hiçbir tereddüt yoktur.

Kuşkusuz geçmişte demokrasiyi kısıtlamak için, demokrasiyi azaltmak için olağanüstü hal ilan ediliyordu. Bugün karşı karşıya olduğumuz saldırının şiddeti karşısında, birincisi, demokratik düzenimizi korumak için, ikincisi, hukuk devletimizi korumak için, üçüncüsü, vatandaşlarımızın hak ve hürriyetlerini korumak için, dördüncüsü, toplumsal barışımızı korumak için bu darbe dalgasına karşı bir güvenlik seti, bir önleyici set olarak olağanüstü hal kararı aldık. Bu hukukun içinde alınmış bir karardır.

Ayrıca Avrupa Birliği Bakanlığı’nın bu konudaki müktesebatı çok derindir. Olağanüstü hallerde hangi hakların kısıtlanamayacağını düzenleyen Anayasamızın 15. Maddesindeki düzenlemelerle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15. Maddesinde yer alan düzenleme birbiriyle mukayese edildiği zaman, bizdeki düzenlemenin çok daha özgürlükçü olduğu, Avrupa Birliği değerleri açısından çok daha takdire şayan olduğu net bir biçimde görülmektedir. Dolayısıyla hiç kimse Türkiye’de demokratik hak ve hürriyetler askıya alınıyor, Türkiye otoriter bir yapıya doğru gidiyor diye bir değerlendirmede bulunamaz.

Arkadaşlar, biz dünyanın her tarafını takip ediyoruz. Dünyanın her tarafındaki siyasi gelişmelerin röntgenini, MR’ını, tomografisini çekiyoruz. Böyle bir günde tutup da, taraflara “şiddetten uzak durulması tavsiyesinde bulunuyoruz” demek demokrasiyi savunmak değildir. Demokratik hükümetle, darbe arasında bir eşitleme yapmaktır. Taraflara değil, darbecilere bunu söyleyeceksiniz. Taraflara bunu söylediğiniz zaman, buradaki üslubun, darbe yapan Sisi için kullanılmış bir üslup olduğunu hatırlatmak isterim. Darbe yapan Sisi için kullanılmış bir üslubun Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik hükümeti için kullanılmasını asla kabul etmiyoruz ve reddediyoruz. Taraflara telkinde bulunamazsınız. Burada şiddetle kınamanız ve reddetmeniz gereken darbeci seri katillerin eylemidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümetinin yanında durmak, Türk demokrasisinin ve Türk halkının yanında durmak bugün demokratik değerlere bağlılık açısından bir sınav hükmündedir.

Bundan sonrasında da gerek NATO içindeki müttefiklerimizin, gerekse Avrupa Birliği içerisindeki paydaşlarımızın ve ortaklarımızın Türkiye ile bu verilen demokrasi mücadelesi çerçevesinde yeni bir milat esas alarak yeni bir süreç başlatmaları, Türkiye’nin demokrasisine daha çok sahip çıkmaları, Türk demokrasisi ile daha çok dayanışma içerisinde olmaları, Türk halkının bu demokratik mücadelesine uygun düşecek biçimde mesaj vermeleri ve demokratik kurumlarımız arasındaki işbirliğini daha güçlendirecek, daha yakınlaştıracak eylem planlarına imza atmaları gerekmektedir.

Bugün Türkiye, Avrupa Birliği’nde de temsil edilen demokratik değerlerin korunması açısından dünyanın en ön safında olduğunu tanklara, namlulara, F-16’lara karşı durarak göstermiştir. Demokratik değerlere bu derece yüksek bağlılık aslında demokratik değerlere inanan herkes için bir onur kaynağıdır ve gurur vesilesidir.

Açık ve net biçimde söylüyoruz. Biz bunu geçmişte de yaptık. Terör saldırıları olduğunda hemen ilgili ülkeye gittik ve onlarla yan yana durarak dayanışma mesajları verdik. Bugün yapılması gereken Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının, Başbakanımızın ve Hükümetimizin demokratik değerlere bağlılığını sorgulamak değildir. Bu sorgulama darbecilere örtülü olarak destek olmak anlamına gelir.

Bugün kayıtsız şartsız demokrasimizin yanında durma günüdür. Bugün buraya gelerek Türkiye Cumhuriyetinin Devlet başkanıyla ve Hükümet başkanıyla yan yana dünyaya demokratik mesaj verme günüdür. Türk halkının iradesinin yanında kayıtsız, şartsız durma günüdür.

Kuşkusuz, hepimizin, Avrupa Birliği ile dünya ile paylaştığımız ortak değerler açısından bu mücadele yeni bir kazanım oluşturmuştur. Bu sadece, Türkiye’nin kazanımı değildir. Demokrasiye inanan bütün halkların kazanımıdır. Demokrasi ile yönetilen bütün ülkelerin kazanımıdır. Aynı zamanda bir NATO ordusu olan ordumuzun bu şekildeki sapık bir dini anlayışa dayalı askeri diktatörlük kurma hevesinden temizlenmesi, NATO ordularının geleceği açısından da önemli bir faaliyettir. Bu bakımdan da ülkemiz ile dayanışma içerisinde olunması, ortak güvenlik şemsiyemiz olan NATO’nun geleceği açısından da son derece önemli olacaktır.

Bir kere daha bizimle dayanışma içerisinde olan, demokrasimize sahip çıkan bütün ülkelere teşekkür ediyoruz. Özellikle bu demokrasi mücadelemizin kahramanı olan şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Meydanları doldurarak çoluk çocuğu ile gece geç saatlere kadar sabahın erken saatlerine kadar demokrasi nöbeti tutan, vatan nöbeti tutan, milli iradeye bir namus gibi sahip çıkan tüm vatandaşlarımıza şükranlarımızı arz ediyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun.


Diğer Haberler

Image
 
Image
 
Image
 
Image
 
Image
 

Güncelleme: 26/07/2016 / Hit: 6,368

Copyrights © 2023 Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs
Directorate for EU Affairs
Copyrights © 2023 - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı
Avrupa Birliği Başkanlığı